3 Haziran 2012 Pazar

HEYBET Ne Demek , Anlamı Nedir?


HEYBET  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Arapça. Korkmak ve sakınmak manasınadır. Tasavvuftaki hallerden birinin terim olarak
ifadesidir. Tasavvufta makam; kalıcılık, mücâhede ile kazanma, bir öncesi elde edilmeden sonrakine
geçememe gibi belli durakları gösterir  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Fakr, sabr, zühd, tevekkül gibi. Haller ise; kula mevâhib olarak gelir,
yani, kulun çabasından çok Allah'ın ihsanı ve atâsıdır. Daima çifter çifter gelir  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Kabz-bast, havf-recâ, heybetüns,
fenâ-bekâ gibi. Hâlin bir özelliği de, şiddetli heyecan durumuna, yani vakte bağlı olmasıdır. Bu durum
vâki olmadan gerçekleşmezler  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Diğer bir ifâde ile, hâllerin dinamik bir karakteri vardır ve tasavvufî ruhî
yükselişin gerçek hareket ettiricileridir. Ruhî yükseliş ancak bunlarla gerçekleşebilir.
Tasavvufî bir hâl olarak heybet; bir kimsenin veya bir şeyin hadd-i zâtında azametli, celalli, yahut korkunç
olmasından sakınıp korkmak veyahut azamet, dehşet, celâl ile veya ululukla korku vermek mânâsına gelir.
Yukarıda ifâde ettiğimiz gibi heybet hâlinin eşi üns hâlidir.
Hucvirî, bu hususa açıklık getirirken şöyle der  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Heybet ve üns, Hak yolunun sâliklerinin ve fakirlerinin
hallerinden ikisidir. O da şu şekilde olur  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Allah, kulunun kalbine celâl şahidi ile tecellî edince kulun bundan
payı heybet olur. Cemâl şahidi ile kulun kalbine tecellî edince de, bu sefer onun bundaki nasibi üns olur. Bu
suretle, heybet ehli olanlar, O'nun celâlinden meşakkat ve yorgunluk üzere bulunurlar. Üns ehli olanlar ise,
onun cemâlinde neş'e içindedirler. O'nun celâlinden muhabbet ateşinde yanan bir kalp ile, O'nun cemâlinden
müşahede nurunda pırıl pırıl ışıldayan bir kalp arasında fark vardır.
Üçüncü devir Melâmîlerinden sayılan ünlü Nakşî şeyhi Muhammed Nur (Arap Hoca), Minhâcü'r-Râgıbîn adlı
eserinde konuya şu şekilde açıklık getirir  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Heybet ve üns, kabz ve bast'ın üzerinde iki haldirler. Tıpkı kabz ve
bast'ın, havf ve recâ'dan üstün olduğu gibi. Heybet, gaybetin gereği; üns ise, sahv ve ifâkat hâlinin gereğidir.
Heybet ve üns, sadece iki hâldirler. Ancak, şahıslara ve makamlara göre, bu şeylerin isimleri değişir. Nefs-i
emmâre ve levvâmede bulunan kişi, bu ikisiyle sıfatlanınca, havf ve recâ adını alırlar. Nefs-i mülhimede
bulunan kişi sıfatlanınca kabz ve bast, râdıye ve mardıye ve mutmainnede bulunan kişide heybet ve üns
adlarını alırlar. Nefs-i kâmilede bu isim celâl ve cemâl olur. Havf ve recâ mübtedîler (başlangıç
durumundakiler); kabz ve bast mutavassıtlar (yolu yarılıyanlar); heybet ve üns kâmil (olgunlaşmış kişi); celâl
ve cemâl halife (yeryüzünde Allah'ın temsilcisi) içindir.
Kuşeyrî de bu anlatıma yakın bir tarif ile heybet ve üns'ün kabz ve bast'tan, bu ikisinin de, havf ve recâ'dan
üstün olduğunu söyler. Yine ona göre, heybet kabz'dan daha yüce, üns ise bast'tan daha mükemmeldir.
Heybet'in hakkı gaybettir. Yani her heybet sahibi, aynı zamanda gaybet sahibidir. Bunların heybeti, gaybeti
ölçüsünde farklılık arzeder. Üns'ün hakkı da ayıklık (sahv)tır. Her üns sahibi ayıktır.
Bu teorik muhtevalı tariflere, başta Kur'ân-ı Kerim olmak üzere, çeşitli bazlarda açıklamalı örnekler getirilir  Ne Demek , Anlamı Nedir? :
Marifet sahibi olanlara göre, Üns'ün en aşağı derecesindeki kişi, cehenneme atılsa bile, sahib olduğu üns hali
kendisini kederlendirmez.
Cüneyd, şeyhi aynı zamanda dayısı Serî es-Sakatî'den bu konuda şunları nakleder  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Kul öyle bir dereceye
ulaşır ki, o anda yüzüne kılıçla vursanız hissetmez. Bu psikolojik olaya en güzel örnek Kur'ân-ı Kerim'de
Hz.Yusuf kıssasındadır. Züleyha'nın hanım misafirleri, bıçakla ellerindeki meyveyi kesmekle meşgul iken,
birden karşılarına çıkan Hz. Yusuf, onları güzelliğiyle büyülemiş, neticede hepsi ellerini kesmişti  Ne Demek , Anlamı Nedir? : "Kadınların
kendisini yermesini işitince, onları davet etti. Koltuklar hazırladı, geldiklerinde herbirine birer bıçak verdi.
Yusuf'a, yanlarına çık, dedi. Kadınlar Yusuf'u görünce şaşırıp ellerini kestiler ve Allah'ı tenzih ederiz ama, bu
insan değil, ancak güzel bir melektir, dediler" (Yusuf Suresi/31). Tefsirlere göre, kadınlar ellerinin
kesilmesinden kaynaklanan acıyı, hissetmemişlerdir.
Yine Hz. Musa'nın, Allah dağa tecellî edince, Tûr-ı Sînâ'da kendinden geçmesi olayı, bir başka Kur'ânî
örnektir  Ne Demek , Anlamı Nedir? :" Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr-ı Sînâ'ya) gelip de, Rabbi onunla konuşunca"Rabbim, bana
(Kendini) göster  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Seni göreyim' dedi. (Rabbi), 'Sen, Beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde
durabilirse Sen de Beni göreceksin! buyurdu. Rabbi, o dağa tecellî edince, onu paramparça etti. Musa da
baygın düştü. Ayılınca dedi ki Seni noksan sıfatlardan tenzîh ederim, Sana tevbe ettim ve ben inananların
ilkiyim" (Araf/143).
el-Yafiî, bu tür örnekleri Kur'ân-ı Kerim dışına taşırarak daha da müşahhas hâle getirir. Şimdi bu örnekleri
görelim  Ne Demek , Anlamı Nedir? :
Bazı adamlar vardır ki, namazda uzuvları kesilse haberleri olmaz. Hz. Ali'nin ayağına batan okun, namaz
esnasında çıkarılışında acı duymayışı bir başka örnektir.
Zünnûn-ı Mısrî, heybet hâlinin canlı bir misâlini bize şöyle nakleder  Ne Demek , Anlamı Nedir? : Cebel-i Lübnan'da, bir mağarada,
dağınık tozlu saçları, bembeyaz başı, zayıf nahif vücudu ile namaz kılan bir Allah dostu gördüm. Namazı
bitirince ona selâm verdim, selâmımı aldı, tekrar namaza durdu. Epey bir zaman namazda kaldı. Bitirince de
sırtını bir taşa yaslayıp teşbihe başladı. Benimle konuşmuyordu. "Allah sana rahmet etsin" dedim "benim için
Allah'a dua et". Cevaben "Allah yakınlığı ile sana enis olsun" karşılığını verdi. "Artırır mısın? diye rica ettim, bu
sefer şu açıklamayı yaptı  Ne Demek , Anlamı Nedir? : "Oğulcuğum, Allah yakınlığı ile kimi ünsiyetine alırsa, ona dört özellik verir  Ne Demek , Anlamı Nedir? : 1.
Aşiretsiz bir izzet, 2. Talebsiz bir ilim. 3. Malsız, mülksüz bir zenginlik, 4. Cemâatsiz bir üns". Sözünü bitirir
bitirmez bir nara attı. Üçgün baygın kaldı. Sonunda iyileşip kendine geldi, ayağa kalktı, abdest aldı. Sonra
bana dönerek, kaç vakit namaz geçtiğini, sordu. "Üç gün" deyince, baygınlığının sebebini şu beyitle açıkladı  Ne Demek , Anlamı Nedir? :
Sevgili, şevkimin rüzgârını anınca
Sevgilinin anısı tamam oldu, aklımı giderdi.
Bazı sufîler heybetin; azaba, hicrana ve cezaya yakın olduğunu, ünsün de, vuslat ve rahmetin sonucu
şeklinde anlaşılması gerektiğini ifâde ederler. Bir kısım sufîler de, üns için cins birliğinin şart olduğunu, Allah
ile kulun aynı cinsten olmadığını, bu yüzden de her ikisinin arasında üns bulunamayacağını ileri sürerler. Bir
kısmı da, buna karşı çıkarak şu cevabı verir  Ne Demek , Anlamı Nedir? : "(De ki) Ey kullarım, bugün sizin üzerinize korku yoktur. Sizler
mahzun olacak da değilsiniz" (Zuhruf/68) Allah bu şekilde buyurduktan sonra, Hak ile üns imkansızdır
diyenlere şaşarız. Kul bu lütfü görünce, mutlaka O'nu sever. O'nu sevince, O'nunla ünsiyet eder. Çünkü
dosttan heybet bîgâneliktir. Üns ise vahdettir, birliktir, insanoğlunun sıfatı, kendisine nimet verenle üns
halinde olmaktır. Bize Hak'tan gelen bunca nimetler vardır. Heybetten bahsetmemiz halinde, Allah hakkında
marifet sahibi olmamız bizim için mümkün değildir.
Ali b. Osman Cüllâbî Hucvirî, bu iki görüşün doğru olduğunu, aralarında fark bulunmadığını söyleyerek, bunu
şu şekilde açıklar  Ne Demek , Anlamı Nedir? :
"Çünkü heybet sultanı nefs, onun hevâ ve hevesi ve beşeriyetin fâni kılınması hali ile bulunur. Üns sultanı
sır, sır da marifet beslemek hali ile beraber bulunur. Allah, celâl tecellîsi ile dostların nefsini fânî kılar, cemâl
tecellîsi ile de onların, sırlarını bakî kılar. Fena sahibi olanlar, heybet öncedir, derler; beka ehli olanlar da,
üns, üstündür derler.
Yukarıda anlatılan olaylardan, heybet halinin tahakkuku sırasında çok derin bir psikolojik hissediş
bulunduğu anlaşılmaktadır. Riyâzu's-Sûfiyye'nin bu hâli açıklaması şöyledir  Ne Demek , Anlamı Nedir? : "Heybetin hakkı, gaybet yani
huzurdan uzaklaşma olmasıyla her bir hâib (heybet sahibi) gâib (gaybet sahibi) dir, yani gayr-i hâzırdır.
"Yukarıdaki beytin ikinci mısraında da anlatıldığı gibi, heybet, aklın aşıldığı bir haldir. Zira, Allah'ın celâl
tecellîsi ile sûfînin aklı gitmiştir. Artık bu durumda sufî, aşkının tecrübesini yaşamaya başlamıştır. Olayın
kabaca teknik izahı budur. Heybet (veya gaybet) halinde yaşanılan tecrübe veya tecrübeler, sûfînin ayıklığa
yani akıl tavrına dönüşünde, üç boyutlu şehâdet âleminin sembolleriyle açıklanmaya kalkışılınca, anlatımın
yetersizliği sebebiyle bazı sıkıntıların zuhur ettiği görülür. Aşkının tecrübesi, süreklilik halinde mekansızlık gibi
özellikleri taşırken, şehâdet alemindeki tecrübeler, aklın analizliyerek parçalar hâlinde kavraması, durağanlık,
zaman ve mekan içinde oluş gibi vasıflarla (yani diğerinin tam zıddına) sıfatlanmıştır. Bu derin ayrılık
sebebiyle aşkının tecrübesi tam olarak anlatılamaz.
Bu konuda dikkati çeken önemli bir husus, tüm hallerde geçerli olan çifter çifter gelme durumu, heybet-üns
ikileminde de görülür. Yani, her heybeti bir üns takip eder.
Heybet; yer yer korku, gaybet, heyecan sıkıntı, yorgunluk, vahşet vb. negatif muhtevalı psikolojik
kavramlarla açıklanmaktadır. Bu da, noksanlık ifâde eden bir durumdur.
Heybet; türediği kelimenin yapısına uygun olarak, tasavvufî terim alanında benzeri bir fonksiyonu üstlenmiş
görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Meraklı Bilgiler Bloguna hoşgeldiniz.