HEYBET Ne Demek , Anlamı Nedir? :
Arapça.
Korkmak ve sakınmak manasınadır. Tasavvuftaki hallerden birinin terim olarak
ifadesidir.
Tasavvufta makam; kalıcılık, mücâhede ile kazanma, bir öncesi elde edilmeden
sonrakine
geçememe gibi belli
durakları gösterir Ne Demek , Anlamı
Nedir? : Fakr, sabr, zühd, tevekkül gibi. Haller ise; kula mevâhib
olarak gelir,
yani, kulun
çabasından çok Allah'ın ihsanı ve atâsıdır. Daima çifter çifter gelir Ne Demek , Anlamı Nedir? : Kabz-bast,
havf-recâ, heybetüns,
fenâ-bekâ gibi.
Hâlin bir özelliği de, şiddetli heyecan durumuna, yani vakte bağlı olmasıdır.
Bu durum
vâki olmadan
gerçekleşmezler Ne Demek , Anlamı Nedir?
: Diğer bir ifâde ile, hâllerin dinamik bir karakteri vardır ve
tasavvufî ruhî
yükselişin gerçek
hareket ettiricileridir. Ruhî yükseliş ancak bunlarla gerçekleşebilir.
Tasavvufî bir hâl
olarak heybet; bir kimsenin veya bir şeyin hadd-i zâtında azametli, celalli,
yahut korkunç
olmasından sakınıp
korkmak veyahut azamet, dehşet, celâl ile veya ululukla korku vermek mânâsına
gelir.
Yukarıda ifâde
ettiğimiz gibi heybet hâlinin eşi üns hâlidir.
Hucvirî, bu hususa
açıklık getirirken şöyle der Ne Demek ,
Anlamı Nedir? : Heybet ve üns, Hak yolunun sâliklerinin ve fakirlerinin
hallerinden
ikisidir. O da şu şekilde olur Ne Demek
, Anlamı Nedir? : Allah, kulunun kalbine celâl şahidi ile tecellî edince
kulun bundan
payı heybet olur.
Cemâl şahidi ile kulun kalbine tecellî edince de, bu sefer onun bundaki nasibi
üns olur. Bu
suretle, heybet ehli
olanlar, O'nun celâlinden meşakkat ve yorgunluk üzere bulunurlar. Üns ehli
olanlar ise,
onun cemâlinde neş'e
içindedirler. O'nun celâlinden muhabbet ateşinde yanan bir kalp ile, O'nun
cemâlinden
müşahede nurunda
pırıl pırıl ışıldayan bir kalp arasında fark vardır.
Üçüncü devir
Melâmîlerinden sayılan ünlü Nakşî şeyhi Muhammed Nur (Arap Hoca),
Minhâcü'r-Râgıbîn adlı
eserinde konuya şu
şekilde açıklık getirir Ne Demek ,
Anlamı Nedir? : Heybet ve üns, kabz ve bast'ın üzerinde iki haldirler.
Tıpkı kabz ve
bast'ın, havf ve
recâ'dan üstün olduğu gibi. Heybet, gaybetin gereği; üns ise, sahv ve ifâkat
hâlinin gereğidir.
Heybet ve üns,
sadece iki hâldirler. Ancak, şahıslara ve makamlara göre, bu şeylerin isimleri
değişir. Nefs-i
emmâre ve levvâmede
bulunan kişi, bu ikisiyle sıfatlanınca, havf ve recâ adını alırlar. Nefs-i
mülhimede
bulunan kişi
sıfatlanınca kabz ve bast, râdıye ve mardıye ve mutmainnede bulunan kişide
heybet ve üns
adlarını alırlar.
Nefs-i kâmilede bu isim celâl ve cemâl olur. Havf ve recâ mübtedîler (başlangıç
durumundakiler);
kabz ve bast mutavassıtlar (yolu yarılıyanlar); heybet ve üns kâmil
(olgunlaşmış kişi); celâl
ve cemâl halife
(yeryüzünde Allah'ın temsilcisi) içindir.
Kuşeyrî de bu
anlatıma yakın bir tarif ile heybet ve üns'ün kabz ve bast'tan, bu ikisinin de,
havf ve recâ'dan
üstün olduğunu
söyler. Yine ona göre, heybet kabz'dan daha yüce, üns ise bast'tan daha
mükemmeldir.
Heybet'in hakkı
gaybettir. Yani her heybet sahibi, aynı zamanda gaybet sahibidir. Bunların
heybeti, gaybeti
ölçüsünde farklılık
arzeder. Üns'ün hakkı da ayıklık (sahv)tır. Her üns sahibi ayıktır.
Bu teorik muhtevalı
tariflere, başta Kur'ân-ı Kerim olmak üzere, çeşitli bazlarda açıklamalı
örnekler getirilir Ne Demek , Anlamı
Nedir? :
Marifet sahibi
olanlara göre, Üns'ün en aşağı derecesindeki kişi, cehenneme atılsa bile, sahib
olduğu üns hali
kendisini
kederlendirmez.
Cüneyd, şeyhi aynı
zamanda dayısı Serî es-Sakatî'den bu konuda şunları nakleder Ne Demek , Anlamı Nedir? : Kul öyle
bir dereceye
ulaşır ki, o anda
yüzüne kılıçla vursanız hissetmez. Bu psikolojik olaya en güzel örnek Kur'ân-ı
Kerim'de
Hz.Yusuf
kıssasındadır. Züleyha'nın hanım misafirleri, bıçakla ellerindeki meyveyi
kesmekle meşgul iken,
birden karşılarına
çıkan Hz. Yusuf, onları güzelliğiyle büyülemiş, neticede hepsi ellerini
kesmişti Ne Demek , Anlamı Nedir? :
"Kadınların
kendisini yermesini
işitince, onları davet etti. Koltuklar hazırladı, geldiklerinde herbirine birer
bıçak verdi.
Yusuf'a, yanlarına
çık, dedi. Kadınlar Yusuf'u görünce şaşırıp ellerini kestiler ve Allah'ı tenzih
ederiz ama, bu
insan değil, ancak
güzel bir melektir, dediler" (Yusuf Suresi/31). Tefsirlere göre, kadınlar
ellerinin
kesilmesinden
kaynaklanan acıyı, hissetmemişlerdir.
Yine Hz. Musa'nın,
Allah dağa tecellî edince, Tûr-ı Sînâ'da kendinden geçmesi olayı, bir başka
Kur'ânî
örnektir Ne Demek , Anlamı Nedir? :" Musa
tayin ettiğimiz vakitte (Tûr-ı Sînâ'ya) gelip de, Rabbi onunla
konuşunca"Rabbim, bana
(Kendini)
göster Ne Demek , Anlamı Nedir? :
Seni göreyim' dedi. (Rabbi), 'Sen, Beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak,
eğer o yerinde
durabilirse Sen de
Beni göreceksin! buyurdu. Rabbi, o dağa tecellî edince, onu paramparça etti.
Musa da
baygın düştü.
Ayılınca dedi ki Seni noksan sıfatlardan tenzîh ederim, Sana tevbe ettim ve ben
inananların
ilkiyim"
(Araf/143).
el-Yafiî, bu tür
örnekleri Kur'ân-ı Kerim dışına taşırarak daha da müşahhas hâle getirir. Şimdi
bu örnekleri
görelim Ne Demek , Anlamı Nedir? :
Bazı adamlar vardır
ki, namazda uzuvları kesilse haberleri olmaz. Hz. Ali'nin ayağına batan okun,
namaz
esnasında
çıkarılışında acı duymayışı bir başka örnektir.
Zünnûn-ı Mısrî,
heybet hâlinin canlı bir misâlini bize şöyle nakleder Ne Demek , Anlamı Nedir? : Cebel-i
Lübnan'da, bir mağarada,
dağınık tozlu
saçları, bembeyaz başı, zayıf nahif vücudu ile namaz kılan bir Allah dostu
gördüm. Namazı
bitirince ona selâm
verdim, selâmımı aldı, tekrar namaza durdu. Epey bir zaman namazda kaldı.
Bitirince de
sırtını bir taşa
yaslayıp teşbihe başladı. Benimle konuşmuyordu. "Allah sana rahmet
etsin" dedim "benim için
Allah'a dua
et". Cevaben "Allah yakınlığı ile sana enis olsun" karşılığını
verdi. "Artırır mısın? diye rica ettim, bu
sefer şu açıklamayı
yaptı Ne Demek , Anlamı Nedir? :
"Oğulcuğum, Allah yakınlığı ile kimi ünsiyetine alırsa, ona dört özellik
verir Ne Demek , Anlamı Nedir? :
1.
Aşiretsiz bir izzet,
2. Talebsiz bir ilim. 3. Malsız, mülksüz bir zenginlik, 4. Cemâatsiz bir
üns". Sözünü bitirir
bitirmez bir nara
attı. Üçgün baygın kaldı. Sonunda iyileşip kendine geldi, ayağa kalktı, abdest
aldı. Sonra
bana dönerek, kaç
vakit namaz geçtiğini, sordu. "Üç gün" deyince, baygınlığının
sebebini şu beyitle açıkladı Ne Demek ,
Anlamı Nedir? :
Sevgili, şevkimin
rüzgârını anınca
Sevgilinin anısı
tamam oldu, aklımı giderdi.
Bazı sufîler
heybetin; azaba, hicrana ve cezaya yakın olduğunu, ünsün de, vuslat ve rahmetin
sonucu
şeklinde anlaşılması
gerektiğini ifâde ederler. Bir kısım sufîler de, üns için cins birliğinin şart
olduğunu, Allah
ile kulun aynı
cinsten olmadığını, bu yüzden de her ikisinin arasında üns bulunamayacağını
ileri sürerler. Bir
kısmı da, buna karşı
çıkarak şu cevabı verir Ne Demek ,
Anlamı Nedir? : "(De ki) Ey kullarım, bugün sizin üzerinize korku
yoktur. Sizler
mahzun olacak da
değilsiniz" (Zuhruf/68) Allah bu şekilde buyurduktan sonra, Hak ile üns
imkansızdır
diyenlere şaşarız.
Kul bu lütfü görünce, mutlaka O'nu sever. O'nu sevince, O'nunla ünsiyet eder.
Çünkü
dosttan heybet
bîgâneliktir. Üns ise vahdettir, birliktir, insanoğlunun sıfatı, kendisine
nimet verenle üns
halinde olmaktır.
Bize Hak'tan gelen bunca nimetler vardır. Heybetten bahsetmemiz halinde, Allah
hakkında
marifet sahibi
olmamız bizim için mümkün değildir.
Ali b. Osman Cüllâbî
Hucvirî, bu iki görüşün doğru olduğunu, aralarında fark bulunmadığını
söyleyerek, bunu
şu şekilde
açıklar Ne Demek , Anlamı Nedir? :
"Çünkü heybet
sultanı nefs, onun hevâ ve hevesi ve beşeriyetin fâni kılınması hali ile
bulunur. Üns sultanı
sır, sır da marifet
beslemek hali ile beraber bulunur. Allah, celâl tecellîsi ile dostların nefsini
fânî kılar, cemâl
tecellîsi ile de
onların, sırlarını bakî kılar. Fena sahibi olanlar, heybet öncedir, derler;
beka ehli olanlar da,
üns, üstündür
derler.
Yukarıda anlatılan
olaylardan, heybet halinin tahakkuku sırasında çok derin bir psikolojik
hissediş
bulunduğu
anlaşılmaktadır. Riyâzu's-Sûfiyye'nin bu hâli açıklaması şöyledir Ne Demek , Anlamı Nedir? :
"Heybetin hakkı, gaybet yani
huzurdan uzaklaşma
olmasıyla her bir hâib (heybet sahibi) gâib (gaybet sahibi) dir, yani gayr-i
hâzırdır.
"Yukarıdaki
beytin ikinci mısraında da anlatıldığı gibi, heybet, aklın aşıldığı bir haldir.
Zira, Allah'ın celâl
tecellîsi ile
sûfînin aklı gitmiştir. Artık bu durumda sufî, aşkının tecrübesini yaşamaya
başlamıştır. Olayın
kabaca teknik izahı
budur. Heybet (veya gaybet) halinde yaşanılan tecrübe veya tecrübeler, sûfînin
ayıklığa
yani akıl tavrına
dönüşünde, üç boyutlu şehâdet âleminin sembolleriyle açıklanmaya kalkışılınca,
anlatımın
yetersizliği
sebebiyle bazı sıkıntıların zuhur ettiği görülür. Aşkının tecrübesi, süreklilik
halinde mekansızlık gibi
özellikleri
taşırken, şehâdet alemindeki tecrübeler, aklın analizliyerek parçalar hâlinde
kavraması, durağanlık,
zaman ve mekan
içinde oluş gibi vasıflarla (yani diğerinin tam zıddına) sıfatlanmıştır. Bu
derin ayrılık
sebebiyle aşkının
tecrübesi tam olarak anlatılamaz.
Bu konuda dikkati
çeken önemli bir husus, tüm hallerde geçerli olan çifter çifter gelme durumu,
heybet-üns
ikileminde de
görülür. Yani, her heybeti bir üns takip eder.
Heybet; yer yer korku,
gaybet, heyecan sıkıntı, yorgunluk, vahşet vb. negatif muhtevalı psikolojik
kavramlarla
açıklanmaktadır. Bu da, noksanlık ifâde eden bir durumdur.
Heybet; türediği
kelimenin yapısına uygun olarak, tasavvufî terim alanında benzeri bir
fonksiyonu üstlenmiş
görülmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder