HALİFE Ne Demek , Anlamı Nedir? : Arapça,
birinin yerine geçen, arkasından gelen vekil olan kişi anlamlarına gelir. Bu
kelime,
Kur'an-ı Kerim'de
Bakara Suresi'nin 30, Sâd Suresi'nin 26. âyetinde geçer, ilk âyette,
"yeryüzünde bir halife
yaratacağım",
ikincisinde ise "Biz seni yeryüzünde halife kıldık, artık insanlar
arasında Hak ile hükmet"
manaları vardır.
İnsanlar arasında Hak üzere hükmeden peygamberin, Allah'ın yeryüzündeki
halifesi olduğu,
bu ayetlerden ortaya
çıkmaktadır. Tasavvuf okullarında ise; şeyh, müridlerinin yetişkinleri
arasında, kendisi
gibi mürşid-i kâmil
olmaya ve derviş yetiştirmeye manevî yetenek kazananlara, özel metodlarla
halifelik
denilen bir emanet
verir. Bu bakımdan halife, o mürşidin naibi ve kâim-i makamı olurdu. Halifelik,
tasavvuf
okulunda bir kişinin
varacağı son makamdır. Tasavvuf yoluna girip Allah'a kavuşmayı arzu eden
kimseye
muhib denir. Bir
müddet sonra muhib olana bey'at töreni ile "dervişlik" payesi
verilirdi. Bu durumda,
Bektaşîler taç
giyerken, Mevlevîler çile (halvet) çıkardıklarında hücre sahibi olarak derviş
unvanını alırlar.
Halife, bu dervişler
arasından seçilir. Özellikle Mevlevîlerde halifelik ve şeyhlik, fonksiyon
itibariyle farklılık
arzederdi. Şeyh, bir
dergâhın mesnevîhanlığı sıfatıyla, Çelebi Efendi tarafından, o dergâhı idareye
ve
nevniyâzlara Mesnevî
hükümlerini öğretmeye vekil olurdu. Bu sebeple şeyh, emânet ve hilâfeti hâiz
olmayabilirdi.
Nitekim bu gibi şeyhlerin hizmet verdiği dergâhta, bir veya daha fazla,
hücrenîşîn hilafetnâme
sahibi dede
bulunduğu da olurdu. Derviş, ister o dergâhın şeyhinden, isterse hilafetnâme
sahibi kişiden sülük
çıkarırdı. Burada
makbul olanı, şeyhlik yapanın aynı zamanda hilafetnâme sahibi olması idi.
Bektaşîlerde, halifeye
"çehar alâmet" (dört nişan) verilir. Mevlevîlerde, halife adayı ile
mürşid, seccade
üzerinde kıbleye
karşı otururlar. Mürşid, halife adayının iki kaşı ortasından veya kaşlarından
ve bıyıklarından
makasla birkaç kıl
keser, hilâfet destan sarılmış sikkesini tekbir eder, bey'at âyetini (Feth/10,
18, 19,) okur,
yorumlar daha sonra
elini beyat eli tarzında tutar, Muhammed (s) suresinin 19. âyetinin baş
tarafını okur, üç
kere Allah'ın adını
zikreder, hırkasını tekbir edip giydirir. Her sabah namazından sonra, bu âyetin
"fa'lem
ennehû la ilahe
illallah" (bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur) kısmını okuyup, nefesinin
dayanacağı kadar
miktarda "La
ilahe illallah" demesini tembih eder. Bu bir nefeste, üç, beş, yedi, dokuz
ve daha fazla sayıda
tevhid kelimesi çekilebilir.
Tenbihten sonra, hilâfetini tebrik eder, görüşürler, tören bu şekilde sona
erer.
Bazı tasavvuf
okullarında görüldüğü gibi, halifelik nakısa ve tâmme diye ikiye ayrılır.
Hilâfet-i tâmme
sahipleri, şeyh
olabilme durumundadırlar. Nakısa olanlarsa, sadece müridlerin derslerini takip
ve sülûkunu
tamamlatmak gibi
görevlerle meşgul olurlar, şeyhliğe yükselemezler. Ancak hilâfet-i tâmme'ye
ulaşabilirlerse
Şeyh olabilirler.
Bir şeyhin bir halifesi olduğu gibi, birden fazla halifesi de bulunabilir. Bu
sayı, Müridlerin
yetişkinlik durumuna
göre az veya çok olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder