sağlık bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2009 Cumartesi

AYRIKOTU Nedir? Ne İşe Yarar?

AYRIKOTU
Orjinal Adı Agropyan repens
Bilgi
Buğdaygiller familyasındandır. Anayurdu
bilinmeyen, dünyanın bütün soğuk ve ılıman iklimli bölgelerinde, ayrıca
tropikal ve astropikal iklim bölgelerinin yüksek kesimlerinde yetişen 125
kadar türün ortak adı ayrıkotudur. Ülkemizde de 20 kadar ayrıkotu türü
yetişmektedir. Bu türlerden bazıları tarıma çok zararlı iken, kimi türleri de
hayvan yemi ya da çim bitkisi olarak özellikle yetiştirilmektedir. Ayrıkotu
türlerinden konumuzla en çok ilgili olan Tarla ayrığı (A.repens) da tarıma
zararlıdır. Çünkü, kendi haline bırakılırsa kısa zamanda tarlaları kaplar. Kısaca
ayrıkotu diyeceğimiz bu bitki 30 -150 cm. boylanabilen, rizom köklü (kök
gövdeli), çokyıllık dayanıklı otsu bitkidir. Tarlalardan başka, yol kenarları ve
bahçelerde de çok görülür. Yeşil gövdesi silindirik biçimli ve boğumlu,
yapraklan yeşil ve düzdür. Mayıs-temmuz ayları arasında küçük başaklar
halinde açan çiçekleri yeşil renkli ve pek gösterişsizdir. Bitki, bu çiçeklerinden
oluşan tohumlarının dökülmesiyle, özellikle rizomlarının sürgün vermesiyle ya
da toprağa değen yerde, gövdelerinin yeniden kök atmasıyla çoğalır.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Tarla ayrığı rizomları polisakkarit bir madde olan tritisin ile uçucu yağ,
yapışkan bitki sıvısı, potasyum, salisilik asit, saponin ve mikrop kırıcı bazı
maddeleri içerir. Bu ayrıkotu türünün tıbbi etkileriyle onlardan yararlanma
yöntemleri şöylece özetlenebilir:
• İdrar yolları enfeksiyonlarının iyileştirilmesinde, sistit (mesane iltihabı) ve
prostatitte (prostat iltihabı) etkili olur.
• İdrar söktürücüdür.
• Kanı ve bedendeki toksik maddeleri temizler.
• Böbrek ve mesane taşlarının atılmasına yardımcı olur.
• Bedeni güçlendirici bir toniktir.
Bu etkileri sağlamak üzere, tarla ayrığının rizomlan ilkbahar mevsiminde ya da
sonbaharın başlarında toprağı kazılarak sökülür. Yıkanarak iyice temizlenir.
Gölgede ya da güneşte kurutulur. Kurutulmuş rizomdan 2 tatlı kaşığı alınır, l
bardak suyla kaynama noktasına kadar ısıtılır. Daha sonra ateş kısılarak 10
dakika daha ısıtma sürdürülür. Böylece elde edilen dekoksiyondan günde üç
kez birer bardak içilir. Ancak, tadı çok kötü olduğundan bal, limon ya da
naneyle tatlandırılır.
• Tarla ayrığı ayrıca egzama ve cilt hastalıklarının iyileştirilmesinde etkili olur.
• Romatizma ağrılarını hafifletir.
Bu etkilerinden yararlanmak için, yukarıda tarifi verilen dekoksiyon, şikayet
edilen yerlere dıştan uygulanır.

BAYIRTURPU Nedir ? Ne İşe Yarar?

BAYIRTURPU
Orjinal Adı Armoracia rusticana
Diğer Adları Eşekturpu, Karaturp, Yabanturpu
Bilgi
Turpgiller familyasındandır. Anayurdu Akdeniz
bölgesidir. Ama, günümüzde tüm ılıman iklim kuşağındaki yerlerde ve
ülkemizde yaygın olarak yetiştirilmektedir. 30-60 cm. boylanabilen, çokyıllık
dayanıklı otsu bitkidir. Elips biçimli, ucu sivri, iri, kaba dokulu ve parlak yeşil
yaprakları vardır. Yuvarlak kesitli ve boylamasına kabartılı saplarla köke
bağlanan bu yapraklar ezildiğinde yakıcı bir koku yayarlar.
Yaprak koltuklarında haziran-temmuz aylarında açan çiçekleri, beyaz
salkımlar halinde olur. Bitkinin yumrukökü uzun, kalın, dışı sarı kahverengi,
içi beyaz ve etlidir. Bu kökün de yakıcı bir kokusu vardır. Güneşli ve açıklık
alanları, derin kazılmış, hafif ve nemli toprakları seven bayırturpu,
tohumlarıyla çoğalır. Bitkinin taze yumrukökü kalsiyum, sodyum, magnezyum
gibi mineraller ile C vitamini yönünden zengindir. Ayrıca hardal yağı, glikozit
ve sinigrin maddelerini içerir. Bu kökler ince ince rendelenerek, hardalsı
baharat kokusunu versin diye bazı et ve balık yemeklerine katılır.
Bayırturpunun kökleri parçalanarak kum içinde ileriki kullanımlar için taze
olarak saklanabilir. (Bu tür kök saklama ve ileriki günlerde kullanma yöntemi
Avrupa'da pek yaygındır.)
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Bayırturpunun tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöylece
özetlenebilir:
• Sindirim sistemini uyarır, iştahı açar, mide ve bağırsaklardaki gazı söktürür,
ağrıları dindirir.
• İçerdiği antibiyotik nitelik nedeniyle bağırsakların çeperlerini koruyucu rol
oynar.
• Hafif müshil etkisi vardır.
• Grip ve yüksek ateşte iyileştirici etki yapar.
• Balgam söktürücüdür.
• İdrar yolları iltihaplarını iyileştirir.
Bütün bu durumlar için tıbbi etkisini sağlamak üzere, bitkinin yumrukökü
sonbaharda toprağı kazılarak sökülür. Temizlenip iyice rendelenerek günlük
diyete katılır. Ya da bitkinin ufak parçalara bölünmüş yumrukökünden l tatlı
kaşığı alınarak üzerine l bardak kaynar su dökülüp 5 dakika süreyle
demlendirilir. Böylece hazırlanan infüzyondan günde üç kez birer bardak içilir.
Grip ve yüksek ateşte, içilen infüzyon miktarı artırılabilir.
• Bayırturpu romatizma, bel ve sırt ağrılarına da iyi gelir.
Bunun için, bitkinin yaprak ve çiçekli bölümleriyle yara lapası hazırlanır ve
şikayet edilen yerlere bu lapa dıştan uygulanır.
UYARI
• Gebe kadınlar ile böbrek sorunu olan kişiler, aşırı miktarda bayırturpu
yememelidir.

ARNİKA Nedir? Ne İşe Yarar?

ARNİKA
Orjinal Adı Arnica montana
Diğer Adları Dağ öküzgözü
Bilgi
Bileşikgiller familyasındandır. Arnica cinsi bitkiler
içinde en çok bilineni Arnika ya da Dağ öküzgözü (A. montana) türüdür. Orta
Avrupa'nın dağlık kesimleriyle Kuzey Afrika ve Batı Asya'da yetişen bu bitki
Türkiye'de görülmez. Ama, konumuzla ilgili olduğu ve önemli tıbbi etkileri
bulunduğu için kısaca arnika diyeceğimiz bu bitkiye kitabımızda yer
veriyoruz. Arnika, 20-60 cm. boylanabilen, çokyıllık dayanıklı otsu bitkidir.
Yerde yatarak uzayan, dışı siyahımsı ve içi beyaz renkli rizom kökleri
(kökgövdeleri); rozet oluşturan ince uzun kargı biçimli tüylü yaprakları; yaz
boyunca açan ve papatyaya benzeyen hoş kokulu turuncu-sarı renkli çiçekleri
vardır. Güneşli yerleri; kumlu, asitli ve bol humuslu toprakları seven arnika,
tohumundan çok ağır geliştiği için kültürü yapılırken, rizomları bölünüp farklı
yerlere dikilerek çoğaltılır.
Arnika uçucu yağları, acı glikozitleri, alkaloitleri, flavonitleri, tanen ve diğer
bazı maddeleri içerir. Yaprakları ince ince kıyılarak yararlı otlardan yapılan
tütüne katılır.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Bitkinin tıbbi etkileri ve onlardan yararlanma yöntemleri şöyle sıralanabilir:
• Yara iyileştiricidir.
• Ezikler, berelenmeler, burkulmalar ve morarmalarda, deride sancı ve yangı
varsa rahatlatıcı ve iyileştiricidir.
• Romatizma, flebit, mayasıl (deri çatlamamışsa) ve benzeri durumlarda ağrı
ile yangıları azaltıp rahatlatıcı etki yapar.
• Ayakları rahatlatmak için yapılan ayak banyolarına katılır.

ATKESTANESİ Nedir? Ne İşe Yarar?

ATKESTANESİ
Orjinal Adı Aesculus hippocastanum
Bilgi
Atkestanesigiller familyasının örnek bitkisidir.
Kuzey Yarıküre'de yetişen Aesculus cinsi, kışın yapraklarını döken 25 kadar
ağaç ya da çalı halindeki bitki türünün ortak adı atkestanesidir. Bunlardan
konumuzla en çok ilgili olan, Koca atkestanesi ya da Beyaz çiçekli atkestanesi
(A. hippocastanum) türünün anayurdu Balkan Yarımadası olup bu tür on
yedinci yüzyılda Avrupa'ya yayılmıştır. Türkiye'de park ve bahçelerde süs
bitkisi olarak yetiştirilen ve 20-30 m. kadar boylanabilen bu ağaca kısaca
atkestanesi diyeceğiz. Atkestanesi ağacının gövdesi düz ve sık dallı, tepesi düz
olur. Kenarları dişli, ucu sivri 5-9 yaprakçıktan oluşan yaprakları koyu yeşil
renklidir. Üzerlerinde pembe lekeler bulunan ve piramit biçimli salkımlar
oluşturan beyaz çiçekleri yaz aylarında açar. Bu çiçeklerden oluşan kapsül
durumundaki kalın çeperli mevyeleri dikenlidir. Meyveler olgunlaşınca, yeşil
renkli dikenli kabuk yarılır ve içinden 1-3 adet parlak koyu kahverengi, tadı
buruk ve acı olan tohumu düşer. Eskiden soluğan (nefes darlığı) çeken atlara
verildiğinden bu tohumlara ve bitkiye atkestanesi adı verilmiştir. Atkestanesi,
tohumlarıyla ya da gövde çelikleriyle çoğaltılır.
Bitkinin sağlığa en yararlı bölümü tohumlarıdır. Bunlar, yani atkestaneleri bol
miktarda nişasta, şekerler, saponin, tanen, yağ, bazı acı maddeler ile aeskulin
ve fraksin'i içerir. Eczacılıkta iltihap giderici ilaçların yapımında kullanılır.
Ağacın ekşi tadı olan körpe yaprakları bazı yerlerde toplanıp sarması yapılarak
yenilir.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Atkestanesi tohumlarının tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri
şöylece özetlenebilir:
• Damar büzücü ve kan dolaşımını güçlendirici tonik etkileri vardır. Bu
nedenlerle varis, flebit ve hemoroit hastalıklarının iyileştirilmesinde kullanılır.
• Aynı nedenlerle damarlardaki yangı ve deri çatlaklarının iyileştirilmesinde
yararlı olur.
• Gene aynı nedenlerle kılcal damarların çatlamasını ve kanamasını;
bacaklardaki ülserleri iyileştirir.
• Dolaşım sisteminde damarların gücünü ve sağlıklı oluşunu destekler.
Bu etkilerinden yararlanmak üzere, atkestanesi ağacının sonbaharda olgunlaşıp
yere dökülen tohumlan toplanıp kurutulur, l -2 tatlı kaşığı kurumuş tohum
parçaları ile, varsa ağacın yaprağından bir miktarı alınıp üzerine l bardak
kaynar su dökülür. 10-15 dakika demlendirilerek bir infüzyon hazırlanır. Bu
infüzyon günde üç kez birer bardak olarak ve tatlandırılarak içilir.
• Ya da flebit, hemoroit, yangılı damar, varis, deri çatlakları ve bacaklardaki
ülser durumlarında aynı infüzyon dıştan, şikâyetli yerlere, ovuşturularak
uygulanır.

AKDİKEN Nedir? Ne İşe Yarar?

AKDİKEN
Orjinal Adı Rhamnus catharicus (catharica)
Diğer Adları Ateştacı, Barutağacı, Geyikdikeni
Bilgi
Hünnapgiller familyasındandır. Anayurdu Güney
Avrupa ve Anadolu'dur. Kuzey Anadolu bölgesinin dağlık yerlerinde yabanisi
yetiştiği gibi, park ve bahçelerimizde süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.
Genelde 2-3 m. boylanabilen çalı biçiminde ağaççık iken, kimi zaman 6-8
m.'ye yükselen örneklerine de rastlanır. Yaprakları sivri uçlu, oval ya da
yuvarlak biçimli ve parlak yeşil renklidir. Sarımsı beyaz renkli çiçekleri yazın
açar ve 3-5 çiçeği bir arada bulunur. Olgunlaşan çiçekleri önce yeşil renkli
yuvarlak meyveler verir. Sonbahara doğru sararan bu meyveler birçok kuşa
yem olur. Daha sonra iyice olgunlaşıp turuncu ve hatta açık kırmızı renge
dönen 6-8 mm. çapındaki, tadı mayhoş ve biraz da acı olan meyveler bitkinin
tohumunu taşırlar. Güneşli yerleri seven akdiken bitkisi, toprak yönünden
seçici değildir. Tohumundan çoğaldığı gibi gövde çelikleriyle de üretilebilir.
Akdiken bitkisinin meyve ve yapraklarında ramnoksantin ve lokain adı verilen
maddeler ile antrakinon türevleri ve C vitamini bulunur.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Bitkinin tıbbi etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöyle sıralanabilir:
• Akdiken bitkisi etkili ve kullanılması güvenli bir müshildir.
• İdrar söktürücüdür.
• Beden işlevlerim olumlu yönde değiştirici ve düzeltici etkisi de vardır.
Bu etkileri sağlamak için, akdiken bitkisinin meyve ve yapraklarından 2 tatlı
kaşığı alınarak 1 bardak kaynamış suya konulup 10-15 dakika süreyle
demlendirilir. Böylece elde edilen infüzyon, 12 saat içinde etkili olmak üzere
(sabahleyin) 1 bardak olarak içilir. Ya da bitkinin olgun meyvelerinden 10
tanesi sabah kahvaltısından önce yenir.
Bitkinin meyve ve yaprakları başka şekillerde de ilaç haline getirilebilir.
Bunlar sonbaharda toplanıp gölgede kurutulur. Yukarda tanımı verilen şekilde
infüzyonu hazırlanır ve içilir. Ya da bitkinin meyvelerine biraz şeker ve su
katılıp kaynatılarak şurup hazırlanır. Bu şuruptan sabah kahvaltısı öncesi bir
yemek kaşığı alınır.
UYARI
• Akdikenin yukarda verilen dozları, bazı kişilerde bulantı ve ishale yol
açabilir. Bu durumda dozaj azaltılmalıdır.

ADAÇAYLARI Nedir? Ne İşe Yarar?

ADAÇAYLARI
Orjinal Adı Salvia türleri
Diğer Adları Elmaotu
Bilgi
Ballıbabagiller familyasındandır. Dünyada sıcak ve
ılıman bölgelerde yetişen 450 kadar adaçayı türü vardır. Ülkemizin Batı ve
Güneybatı bölgelerinde bunlardan bazıları yetişmektedir. 30-75 cm. arasında
boylanabilen adaçayı türleri, kışın yapraklarını dökmeyen, dayanıklı otsu ya da
çalımsı bitkilerdir. Kare kesitli tüylü gövdesi, bitkinin ikinci yılında
odunsulaşır. Genellikle yakıcı kokuşu olan gri-yeşil yaprakları, bazı türlerde
alacalı, hatta kırmızı ve mor renklerde olur. Çift dudaklı, derin hazneli
çiçekleri genelde mor-mavi renkli iken, seyrek olarak beyaz ya da pembe
renkli çiçek açan türleri de görülür. Bitkinin minik tohumları koyu kahverengi
ve yumurta biçimlidir. Genelde tohumuyla kendiliğinden çoğalan adaçayı
bitkisi, istenirse gövde çelikleriyle de üretilebilir.
Konumuzu en çok ilgilendiren Tıbbi adaçayı (S. officinalis) türünün anayurdu
Akdeniz havzasıdır. Bu türün yapraklarında, oleum salisae adı verilen uçucu
yağ, B vitamini ve tanen ile birtakım acı maddeler bulunur. Bu yapraklardan
hazırlanan çay, uzun zamanlardan beri bedeni güçlendiren tonik olarak
içilmektedir. Tıbbi adaçayı Türkiye'de az yetiştiğinden, yerine, ülkemizde
yaygın olan ve benzer özellikleri taşıyan Anadolu adaçayı (S. triloba) türü
tüketilmektedir. Bu adaçayı bazı yerlerde salça ve yemeklere çeşni vermesi
için katılır.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Kısaca adaçayı diye adlandıracağımız bitkinin tıbbi etkilerini ve bunlardan
yararlanma yöntemlerim şöylece özetleyebiliriz:
• Midevidir. Sindirimi kolaylaştırır.
• Dispepsi (hazımsızlık) durumunda çok etkili bir gaz söktürücüdür.
• Gece terlemelerini en aza indirger.
• İdrar söktürücüdür.
• Kadınlarda dölyatağı kaslarını uyarır. Aybaşı düzensizliklerini ve aşırı
sancıları giderir.
• Östrojen hormonu içerir. Menopoz dönemi sıkıntılarını azaltır.
Bütün bu etkileri için, adaçayının çiçek açmaya haşladığı ilkbahar sonu ile yaz
başlarında yaprakları toplanıp 35 C dereceden daha sıcak olmayan, gölge
yerlerde kurutulur. Kurumuş yapraklarından 1-2 tatlı kaşığı alınıp üzerine l
bardak kaynar su dökülerek, yapraklar 10 dakika süreyle demlendirilir. Bu
infüzyondaki yapraklar süzülür ve elde edilen çay, günde üç kez birer bardak
içilir.
• Adaçayının içerdiği uçucu yağ, mukoza zarlarını iyileştirdiği için ağız, dişeti
ve dildeki şikayetlerle boğaz ve bademcik enfeksiyonlarına karşı iyileştiricidir.
• Bitki, antifungal etkiler taşır. Yani ciltteki mantarlara sürülürse onları yok
eder.
Bu etkileri sağlamak için, adaçayının kurumuş yapraklarından 1 tatlı kaşığı
alınıp 1 bardak suya konularak kaynatılır. Sonra kabın üstü kapatılıp 15 dakika
süreyle bekletilir. Böylece elde edilen dekoksiyonla günde birkaç kez derin
gargara yapılır. Ya da bu dekoksiyon, mantarların bulunduğu yerlere dıştan
uygulanır.
• Adaçayı yaraların iyileşmesini hızlandırır.
Bunun için, körpe adaçayı yaprakları ezilerek yara lapası hazırlanır. Bu lapa
yaraların üzerine kompres yapılarak, yaranın iyileşmesi hızlandırılır.
• Adaçayı dişleri beyazlatır ve sağlamlaştırır.
Bunun için, bir-iki körpe adaçayı yaprağı ya da toz haline getirilmiş kuru
adaçayı yaprağı elle dişlerin üzerine bastırılarak sürtülür.
UYARILAR
• Gebe kadınlar adaçayını dahilen kullanmamalıdır.
• Adaçayı sürekli olarak yüksek dozda alınmamalıdır. Ülkemizde çay yerine
sık sık adaçayı ısmarlayan kahvehane müşterilerini uyarırız.
ELMAYAĞI (YA DA ACI ELMAYAĞI)
Ülkemizde kimi yerlerde Elmaotu da denilen Anadolu adaçayının çiçeklerinin
ve yapraklı dallarının su buharıyla birlikte damıtılmasıyla elde edilen uçucu
yağdır. Kimi eczane ve aktarlarda, küçük şişeler içinde satılır.
Elmayağı, mide ve bağırsaklardaki gazı söktürücü, sindirimi kolaylaştırıcı,
aşırı terlemeleri kesici ve idrar söktürücü olarak, günde bir kez l bardak suya
3-5 damla katı-larak içilir. Daha fazla dozda alınması sakıncalıdır. Aynı
formül dıştan yaraları temizleyici ve iyileştirici olarak kullanılır. Ancak, fazla
etkili olabileceği ve ciltte kızarıklıklara yol açabileceği için, badem yağı ya da
çiçek yağıyla biraz inceltilmesi salık verilir.

LABADA Nedir?

LABADA
Orjinal Adı Rumeoc patienta
Diğer Adları Efelek
Bilgi
Karabuğdaygiller familyasındandır. Kuzukulağının
yakın akrabası olan labadanın ülkemizde yetişen 25 kadar türü vardır.
Bunlardan en yaygını olan Adi labada (R. patienta), sulak yerlerde
kendiliğinden yetişen, aynı zamanda tarımı da yapılan ve 0,5-2 m. arasında
boylanabilen, çokyıllık otsu bitkidir. Kazık kökü dallı olup dışı kahverengi ve
içi sarıdır. Yuvarlak kesitli dik gövdesi, uzunlamasına çizgili ve genellikle
kırmızımsı renklidir. Yaprakları almaşık dizili, saplı, uzunca, oval ya da elips
biçimli ve kenarları hafif dalgalı olur. Yazın açan çiçekleri gövdenin tepesinde
kırmızımsı yeşil renkli salkımlar halinde bulunur. Bitki, çiçeklerinden
olgunlaşan meyvesindeki tohumlarla çoğalır.
Labadanın yapraklarında çeşitli mineral ve vitaminler; kazık köklerinde
nişasta, şekerler, reçine ve antrakinon türevleri bulunur. Anadolu'nun bazı
yerlerinde labada yapraklarıyla salata, sebze yemekleri ve 'efelek dolması'
denilen özel etli yemeği yapılır. Meyvelerinin demlendirilmesiyle yapılan
'gığış çayı' bazı yerlerde çay yerine içilir.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Sağlığa yararlı bazı etkileri kuzukulağınınkine benzeyen labadanın, tıbbi
etkileri ve onlardan yararlanma yöntemleri şöylece sıralanabilir:
• Yaprakları, bedeni güçlendirici toniktir.
• İştah açıcıdır.
• Kanı ve bağırsakları temizler.
• Hafif müshil etkisi vardır.
Bu etkiler için, labadanın yapraklan çiğ olarak yenir ya da % 5'lik standart
dekoksiyonu yapılarak içilir. Yani, 1 litre sıcak suya 50 gr. taze labada yaprağı
konulup 15-20 dakika kadar kaynatılır. Böylece elde edilen dekoksiyon, günde
iki-üç kez birer bardak alınır.
• Yaprakları, deri hastalıklarında etkilidir. Çıbanları olgunlaştırır. Yara ve
egzamaları iyileştirir. Bu etkileri sağlamak üzere, labadanın yapraklarıyla yara
lapası hazırlanır ve şikayet edilen yerlere dıştan uygulanır.
• Kökü, müshil etkisi gösterir. Bunun için de kuzukulağının kökünde olduğu
gibi % 5'lik bir dekoksiyon hazırlanarak günde iki-üç kez birer bardak içilir.

ANDIZOTU Nedir?

ANDIZOTU
Orjinal Adı Inula helenium
Diğer Adları Andız, Anduzotu
Bilgi
Bileşikgiller familyasındandır. Anayurdu
bilinmemektedir. Ama, Anadolu'da benzeri dört türle beraberce yetişen
andızotu 1-2,5 m. kadar boylanabilen çokyıllık dayanıklı otsu bitkidir. Dışı
koyu kahverengi kalın yumrulardan oluşan rizom kökünün içi, açık renkli,
muz kokulu ve krem gibi yumuşaktır. Bitkinin yuvarlak kesitli, yeşil renkli ve
tüylü kalın gövdesinin içi de beyaz renkli, süngersi yumuşak bir özle doludur.
40-45 cm. kadar uzunluktaki kenarları kaba dişli ve sivri uçlu yapraklarının
üzeri yeşil, altı ince tüylü ve gri renklidir. Yaz mevsiminde açan sarı çiçekleri
papatyaya benzer. Bu çiçeklerden oluşan tohumu silindir biçimindedir. Bir
uçunda tüy öbeği bulunur.
Güneşli yerleri, nemli ve bitek toprakları seven andızotu, döktüğü tohumlarıyla
çoğalır.
Andızotu % 40'a varan oranda inulin ile ayrıca belenin adı verilen uçucu yağı,
yapışkan bitki sıvısını, triterpen ve acı maddeleri içerir. Bazı yerlerde bitkinin
hoş kokulu kurumuş rizom kökleri çiğ olarak ya da kök sebzesi gibi pişirilip
yenilir. Ancak, acı tadına hazırlıklı olunmalıdır.
Tibbi Etkileri
ve Kullanımı
Sağlığa yararları Avrupa'da uzun yıllardan beri bilinen andızotunun tıbbi
etkileri ve bunlardan yararlanma yöntemleri şöylece sıralanabilir:
• Tadı acı olan bitki midevidir: İştahı açar, sindirimi kolaylaştırır. Safrayı
söktürür.
• İdrarı artırıcı etkisi vardır.
• Terleticidir. Nezleyi keser, göğsü yumuşatır. Öksürüğü hafifletir. Özellikle
çocuklarda rahatsız edici bronşit öksürüğüne çok iyi gelir.
• Bedeni güçlendirici toniktir. Geçmişte veremin tedavisinde de kullanılmıştır.
• Bronşite eşlik eden astım ve anfizem durumlarında rahatlatıcı etki yapar.
Bütün bu sağlığa yararlı etkilerinden yararlanmak için, andızotunun rizomu,
sonbaharın başı ile ortası arasında toprak kazılıp çıkarılır. İyice temizlenip
parçalanır. Bu parçalar güneşte ya da 50-70 C derece yapay ısıtmayla
kurutulur, 1 tatlı kaşığı kökparçası alınıp önce 8-10 saat süreyle 1 bardak
soğuk suda bırakılır. Daha sonra ısıtılıp bir tür infüzyon elde edilir. Bu
infüzyondan günde üç kez ve birer bardak sıcak olarak içilir.
• Ayrıca doku ve damar büzücü etkileri nedeniyle andızotu yara iyileştiricidir.
• Antiseptik (mikrop kırıcı) etkisi de vardır.
Bu etkileri sağlamak için, yukarda tarifi verilen infüzyon, şikayetli yerlere
dıştan uygulanır.
UYARI
• Andızotu aşırı kullanılırsa mide bulantısına neden olabilir.

15 Haziran 2008 Pazar

13 Haziran 2008 Cuma

Kulak Çınlaması

Kulak çınlaması etrafta gürültü olmadığı zaman duyulan rahatsız edici sestir. Bu hem herhangi bir kulak rahatsızlığının hem de kalp damarlarına bağlı hastalıklar ve kansızlık dahil başka hastalıkların belirtisi olabilir. Bu seslerin duyulmasına neden olan mekanizma anlaşılamamıştır. Kulak çınlaması ekseriyetle işitme kaybına bağlıdır.

Belirtiler

- Kulakta zil, uğultu, ıslık gibi sesler duymak.

- işitme kaybı.

Teşhis

Kulaklarınızdaki zil sesi, vızıltı ya da benzer seslerin görünürde bir kaynağı yoksa, muhtemelen kulak çınlaması sorununuz vardır. Bu gibi sesler ara sıra ya da sürekli olabilir ve ses yüksekliği değişebilir;kalp sesleriyle de eşzamanlı olabilir.

Kulak çınlamasında,doktorunuz önce enfeksiyon, kulak tıkanması, otoskleroz, menier hastalığı, akustik travma, irsi sağırlık ya da iş şartlarının neden olduğu işitme kaybı gibi bozuklukların varlığını araştıracaktır.

Doktorunuz kulağınızdaki sesin nedenini belirlemek için bir dizi test yapabilir; kulağınızı muayene ettikten ve işitme testlerini yaptıktan sonra bilgisayarlı tomografi çekilmesini de önerebilir.

Tedavi

Kulaktan gelen sesler çok rahatsız edicidir, fakat kendi başına sağlığı tehlikeye sokmaz. Bazı vakalarda çınlama hemen tedavi edilir ve geçer. Kulak salgısı, yabancı bir madde veya orta kulak iltihabı böyle vakalardır. Neticede işitme kaybı ekseriyetle ortadan kalkar. Ancak birçok olayda belirtiye neden olan etkenin tedavi edilmesi çınlamayı kesebilir de kesmeye-bilir de, çınlamayı durdurmanın bir yolu bulunamadığında müzik sesi ile (örneğin geceleri saatli radyoyla) veya bazı vakalarda kulak çınlaması maskesiyle (işitme aleti gibi kullanılan ve kulakta duyulandan daha hoş sesler çıkaran alet) bu ses bastırılabilir. işitme özürlülerde kullanılan alet çevredeki sesleri yükselttiğinden çınlamayı azaltabilir. Eğer kulaklarınız çınlıyorsa yüksek sesten, nikotinden, kafeinden ve alkolden uzak durun. Bunlar çınlamayı artırır. Ekseriyetle, bu rahatsız edici duruma katlanmayı öğrenmek gerekecektir.

Şaşılık

Göz küresini oynatan kasların fazla ya da az ça1ışması sonucu beliren bir göz bozuk1uğudur. şaşı1ık nedenleri, tek taraflı görme zayıf1ığı ya da tek taraflı kırma bozukluğu olabilir. Şaşı1ık genellikle yakını görememeyle ilgili bir bozukluk o1duğundan, çoğu kez yakına bakarken ortaya çıkar. Tek yanlı görme zayıf1ığı ya da kırma bozuk1uğu tek taraflı şaşı1ığın oluşumuna neden olur.

Belirtileri:

Genellikle çocukluk dönemlerinde ortaya çıkan şaşılık, içe doğru şaşılıktır. Çocuk, yakına bakmaya ça1ıştığı zaman gözler içeri doğru kayar.

Tedavi:

Şaşı1ığın tedavisi, duruş anormalliklerinin şekline ve nedenine yöneliktir. Tedavide, kırılma kusurunun gözlükle düzeltilmesi, bir gözün bantla kapatılması, şaşılık sapma açısının prizmalarla düzeltilmesi, uygun alet ve apareyler kullanılarak özel görme çalışmaları gibi yöntemler uygulanır. Bazı vakalarda durumun ameliyatla düzeltilmesi gerekmektedir.

Sağırlık

Sağırlık irsi bozukluklardan (anormalliklerden) kaynaklanabilir. Kalıtıma bağlı bir böbrek hastalığı olan irsi nefritle (Alport Sendromu) beraber gelişmiş olabilir. Kalıtıma bağlı daha birçok sağırlık türleri vardır. Guatrla birlikte sağırlık (Pendred Sendromu), dış kulak, yüz ve boyun sakatlıklarının doğurduğu sağırlık, cilt anormalliklerinden kaynak!anan sağırlık, zihinsel geriliğin neden olduğu sağırlık; retinitis pigmentosa (gece körlüğü) ve periferal nöropatiye bağlı sağırlık (duyma özürü) bu tür sağırlıklardır.

Sık rastlanmayan ve başka anormalliklerle (bozukluklarla) ilgisi olmayan sağırlık türleri de vardır. Bunlar yaygın sayılmaz. Eğer ailenizden birinde veya çocuğunuzda bu tür bir sağırlık belirlenirse bir uzmandan genetik konuda bilgi edinin. Sağır bir bebek veya çocuk için uygun tedavi ve eğitime gecikmeden başlanmalıdır.

Eğer bir hamile anne adayı kızamıkçık geçirirse, gelişen bebeğin etkilenme riski vardır. Eğer kızamıkçık (German measles) hamileliğin ilk üç ayı içinde olursa, çocuğun sağır olarak doğma olasılığı vardır. Ayrıca katarakt, kalp problemleri ve beyin veya sinir sistemi bozuklukları gibi başka ciddi sakatlıklar da olabilir. Hamileliğin daha sonraki aylarında geçirilen kızamıkçık işitme kaybı yapabilir, fakat diğer sakatlıklara neden olma olasılığı azdır. Erken doğum (prematüre), doğum sırasında veya hemen doğum sonrası oksijensiz kalmak, kan uyuşmazlıkları ve menenjit genç yaşlarda sağırlık yapabilir.

Saç Biti

Genel Bilgiler|Saç bitleri saçlarda çogalip yaSayan, kafa derisindeki kandan beslenen kuçuk böceklerdir. Bitlerin buyuklugu susam tanesi kadar olup, 6 bacaklari vardir ve renkleri bronzdan grimsi beyaza kadar degiSmektedir. omurleri 30 gundur ve kafa derisinden uzakta sadece 2 gun yaSayabilirler.|Sirke , saç bitinin yumurtasina verilen isimdir. Kuçuk beyazimsi toplu igne baSi buyuklugunde saç tellerine yapiSik duran beneklerdir. Sirkeler önce saç derisine çok yakin bir yere birakilirlar, daha sonra saç uzadikça saç dibinden uzaklaSirlar. Sirkeler yaklaSik 7 ila 10 gun arasinda yumurtadan çikarlar ve 7 gun içinde olgun bir bit halini alirlar.|Saç bitleri tirmanirlar, uçup ziplayamazlar ve hayvanlarin uzerinde yaSamazlar. Bacaklarinin ucundaki kanca benzeri kiskaçlari ile saça tutunurlar. Sirkeler genellikle ensedeki, kahkullerin altindaki ve kulak arkasindaki saç tellerinde bulunurlar.|Nasil Yayilirlar?|Saç biti baS temasi ya da bazen bitlenmiS birisi ile ayni Sapkanin, baSligin giyilmesi, ayni taragin veya firçanin kullanilmasi yoluyla yayilir.|Belirtileri nelerdir?|Belirti olmayabilir, ya da aSagidakiler sayilabilir: Saçta gidiklanma duygusu Bit isirmalarindan dolayi kafada kaSinti KaSinmalardan dolayi kafa derisinde yaralar oluSabilir ve kimi zaman bu yaralar iltihaplanabilir. Yastik uzerinde ince siyah tozlar (bit diSkisi)ya da soluk gri bit derisi görulebilir.|Saç bitinin ve sirkelerinin kontrol edilmesi:|Parlak iSigin altinda buyuteç ve ince diSli tarak ile saçlarin içini ve kafa derisini yakindan inceleyin. Sirkelerin fark edilmesi ve görulmesi genellikle daha kolaydir. Ense ve kulak arkasindaki saç tellerine yapiSik dururlar. Kepeklerden farkli olarak saçin firçalanmasiyla duSmezler.|Eger saç biti bulursaniz:|Evdeki diger kisilerde de olup olmadigini kontrol edin ve bit ilacini sadece kafasinda bit olanlara uygulayin. Bit ilacini bit bulaSmiS herkese ayni gunde uygulayin. Bit ilaci uygulamasini 7 gun sonra tekrarlayin. Yakin temasta bulundugunuz arkadaSlariniza ve iS arkadaSlariniza sizde bit bulundugunu haber verin. BitlenmiS kiSi bit ilacinin ilk uygulanmasindan sonra i. ine veya okuluna dönebilir.|Saç biti nasil tedavi edilir?|12 ayliktan kuçuk bebekler için ya da hamileyseniz veya emziriyorsaniz ya da hassas bir cildiniz varsa, bir doktora daniSiniz. Kimyasal ilaçlarla temizleme yerine elle toplama önerilebilir. Saç biti ilaçlari reçetesiz olarak eczanelerden satin alinabilir. Belirtilen kullanim talimatlarina uyunuz. Kullanilan urunlerin göze kaçmamasina dikkat ediniz;gözleri bir havlu ya da elbezi ile kapatiniz ve urunu uygularken eldiven kullaniniz. Kullandiktan sonra ellerinizi yikayiniz.|Faydali öneriler:|ilaç uygulamasindan önce (ya da sonra)saç kremi kullanmayiniz. Isi ilaci etkisiz hale getirebileceginden, ilaç uygulamasindan sonra saç kurutma makinesi kullanmayiniz. ilaci uyguladiktan sonra 1-2 gun saçi yikamayiniz.|ilaçtan sonra urunun etkili olup olmadigini kontrol edin. Saçi ince diSli bir tarak ile tarayip, taragi kagit mendil veya bir bez ile sildikten sonra her hangi bir hareket görup görmediginize bakin. Bitler hala canli ise, saç biti kullandiginiz ilaca dirençli olabilir. Saçi yikayip farkli bir bile. ime sahip baSka bir urun (eczaciniza sorunuz)ile yeniden ilaçlayin. Eger diger ilaç da etkisiz olursa saçin her gun kontrol edilip, bitlerin ve sirkelerin ince diSli tarak ve tirnak uçlari ile toplanmasi geriye kalan tek seçenektir. Bu iSlem çok zahmetlidir ama dikkatlice uygulanirsa, zamanla saçin butun bitlerden ayiklanmasi mumkun olacaktir. iSlem sirasinda buyuteç kullanilmasi yumurta ve bitlerin daha kolay görulmesinde yardimci olabilir.|Taraklari, firçalari, baSliklari ve yatak takimlarini kontrol ediniz. Taraklar ve firçalar 10 dakika sureyle (50 derecenin uzerinde)deterjanli sicak suya yatirilabilir. Yatak takimlari, giysiler ve havlular çamaSir makinesinin sicak yikama programinda yikanabilir ya da kurutma makinesinin sicak programinda kurutulabilir. Yikanamayan ya da kuru temizleme yapilamayan Seyler -örn. Sapkalar, en az dört gun sureyle bir plastik torbada tutulabilir. Sirkelerin toplanmasi Sart degildir. Saç bitinin toplum içinde yayilmasini azaltmanin en iyi yolu, çocugunuzun saçini haftada bir kontrol etmektir.

Sivilce

Sivilce, dermatolojik adıyla akne vulgaris, toplumda en sık karşılaşılan cilt hastalığıdır.Özellikle ergenlik dönemindeki gençlerde % 80-90 oranında rastlanmaktadır ve hemen hemen herkes hayatı boyunca en az 3-5 kez sivilce çıkarmaktadır.

Bu sık görülen hastalık hem fiziksel olarak görüntüyü bozmakta hem de bu görüntü bozukluğu psikolojik bozuklukların artmasına neden olmaktadır. Tedavi edilmediği takdirde uzun yıllar, hatta bir ömür boyunca devam edebilen bir hastalık haline dönüşmektir.

En sık karşılaştığımız 12-18 yaş gurubundan başlayarak, uygun tedavi alışkanlıkları ve tedavileri, hastanın cilt tipine ve hastalığın şiddetine göre uygulanmalıdır .Sivilce sadece yüz bölgesinde değil aynı zamanda sırt, göğüs, boyun gibi vücudun diğer bölümlerinde de çıkabilir.

Ani başlayan ve ileri yaşlarda gelişen sivilce sorununun altında bazen hormonal bozukluk, stres, yanlış kozmetik ürünlerinin seçimi gibi nedenler yatabilmektedir. Hastaların cildindeki sivilceleri sıkması ve oynaması da iyileşme sürecini uzatmakta ve bazen de kalıcı çukurcuklar, izler oluşturabilmektedir. Temelde yapılan hatalardan bir diğeri de sivilce tedavisinin güzellik salonlarında yapılmaya çalışılması, yanlış yönlendirme ve tedavi girişimleri ile hastaların zaman kaybetmesidir. Sivilce temelde yağ bezlerinin fonksiyonlarının bozulması ve derideki birtakım bakterilerin buna katılmasıyla oluşur. Kimi formlarda siyah nokta veya butonlar şeklinde iken kimi zaman da iri, deri altına yayılmış ağrılı kabarcıklar şeklinde oluşabilir. Genellikle15-25 yaş arasında, erkek cinsiyetinde daha ağır formda yaygın ve şiddetli sivilcelere rastlarız.

Sivilcede, ne kadar erken yaşta tedaviye başlanır ise o kadar olumlu cevap alınır. Tedavi mutlak olarak dermatolog tarafından düzenlenmeli ve doğru bilgilendirmeyle yapılmalıdır. Tedavi için kaybedilen süre, sivilcenin ilerlemesine ve bazen de geriye dönüşü mümkün olmayan izlerin gelişmesine neden olabilir. Uygun bir tedavi, iyi bir temizlik sistemi ile başlar. Tahriş edici olmayan, cildi kurutmayan, Ph ı dengeli bir temizleyici uygun miktarda köpürtülerek cilde uygulanır. Fazla salgılanan yağın emilmesini, bakterilerin üremesini engelleyen krem ve jeller cilde düzgün aralıklar ile sürdürülür. İltihaplı sivilceler bulunuyor ise uygun bir antibiyotik, tedaviye eklenir. Dirençli ve yaygın sivilce formlarında ise A vitamini türevleri kullanılabilir.

Unutulmamalı ki sivilce bir hastalıktır ve tedavisi mümkündür. Erken dönemde tedavi yapılması hem tedavi süresini kısaltır, hem de komplikasyonları azaltır.

Sivilce (Akne)

Sivilce, derideki yağ beslerinin aşırı aktif olmasından kaynaklanan bir durumdur ve genellikle ergenlik dönemindeki artmış hormonal durumdan kaynaklanır.

Yüz, omuz ve sırt derisinde gözlenen en sık rahatsızlıktır. Erkeklerde kızlardan daha kötü bir tablo meydana gelir. Enfeksiyon sık oalrak gözlenen bir durum olmadığından, tetrasiklin ve benzeri antibiyotikler uzun süre kullanılmamalıdır. Diyet de aknenin nedenleri arasında ön sıralarda bulunan bir etken değildir, ancak fazla yağlı ve iyotlu (iyotlu tuz ve midye gibi kabuklu deniz hayvanları) yiyeceklerden uzak durulmalıdır. Cildinizi su ve sabunla düzenli olarak temizleyin, ayrıca benzil peroksit içeren akne ilaçları da kullanabilirsiniz. Benzil peroksit en iyi temizleyici maddelerden birisidir ve bir çok krem ve losyonun içerisinde bulunur. Boya ve yağ içeren cilt bakım ürünleri kesinlikle kullanmayın.

Sivilce için aynısafa (öküzgözü, altıncık) (Calendula arvensis) isimli bitkiyi kullanabilirsiniz. Bu bitki güzel çiçekleri olan ve bahçenizde yetiştirebileceğiniz bir türdür. Parlak, portakal renkli çiçekleri bir çok losyon ve kremin yapımında kullanılır. Bu bitkinin çiçeklerinin demlenmesi ile elde edilen çayla cildinizi temizleyebilirsiniz.

Akneler genelde ergenliğin sonunda kendiliğinden kaybolurlar. Eğer, akne kaybolmamış veya şiddetlenmişse iz bırakmaması için etkili bir tedavi uygulanmalıdır. Vitamin A türevi bazı etkili ilaçlar, bu amaçla kullanılabilir. Bu tür ilaçlar son derece etkili ve toksik olduğundan mutlak bir dermatoloji uzmanının kontrolünde kullanılmalıdır.

Deniz suyunda yüzmek akneye iyi gelebilir.

Akne önlenemez. Bununla birlikte yeterince uyuyup, egzersiz yaparak şiddetlenmesi engellenebilir. Halk arasindaki yaygın inanışlara ragmen, yediginiz besinler akneyi nadiren etkilerler. Ancak çeşitli besinlerden oluşan gidalari yemek genel saglik için oldukça faydalidir.

Her akne olduğunuzda, yağli kremlerle makyaj yapmayi birakarak, toz yuz pudrasi kullanin.

Ergenlikten sonra aniden vücutta sivilce çıkması hormon bozukluğunun veya ilaç toksititesinin (özellikle steroid ilaçların) bir belirtisi olabilir. Bu durumda mutlaka bir hekime görünün.

Doğum için ihtiyaçlar

Doğuma hazırsınız. Peki bebek için, kendiniz için ve hastane için gerekli şeylerin hepsi tam mı biliyor musunuz? İşte size kontrol etme fırsatı....

BEBEK İÇİN GEREKENLER:

- Bebeğinizin içinde uyuyabileceği bebek beşiği

- Yatak takımları

- Yumuşak bir battaniye

- Bebek arabası veya ana kucağı

- Varsa arabanız için bebek oturağı

- Bebeğin yıkanması için küvet

- Bebeğin banyosu için havlu, özel sabun ve şampuan

- Altını değiştirirken sereceğiniz kalınca örtü yada ince bir minder

- Bebek bezleri ve altını temizlemek için kremli mendiller, pudra

- Bebeği biberonla beslayecekseniz şişe, emzik gibi malzemeler

Bebeğiniz için gereken giysiler:

- 6-8 adet geniş yakalı fanila, 8 tulum, en az 2 hırka, 2 pijama, 3-4 çift yumuşak çorap, bebek başlığı yada şapka, bebek eldiveni, hava soğuk ise yünlü dış giysi

- Bebeğinize masaj yapmak için bebek yağları, temizleyici mendil, nemlendirici ve pudra

ANNE İÇİN GEREKENLER:

- Hijyenik kadın pedi (emici özelliği yüksek olmalı)

- 3-4 adet lohusa sutyeni; başlıca iki tür lohusa sutyeni vardır. Birinde açıldığında yalnızca meme başını ortaya çıkaran pencereler bulunur. Diğeri ise önden kopcalı olduğundan emzireceğiniz zaman kolayca bütünü ile açılabilir. İkinci tip daha iyidir, çünkü bunda bütünü ile açıkta kaldığından bebek memeye dokunma olanağı da bulur. Saf pamuklu ve alttan destekli sutyenler yeğlenmelidir. Göğsünüzün en şişkin yerinden alacağınız ölçü size lohusa sutyeninin ölçüsünü verir. Bolca pamuklu ve tercihan tek kullanımlık iç çamaşırı

- Acıyan meme uçları için krem

- Sutyen tamponları; sızan sütün sutyene geçmesini önler.

- Önden açılan gecelik ve pijamalar

- Alçak topuklu terlik

HASTANE İÇİN GEREKENLER

- Öncelikle hamilelik ve doğum çizelgeniz ve doktor kontrollerinizin bulunduğu dosyanız

- Bol fanila ve gecelik, pamuklu ve ter emen cinsten olmasına dikkat edin.

- Kalın çoraplar, doğumun ileri evresinde üşüyebilirsiniz.

- Küçük bir sünger parçası yada bez,dudaklarınızı ıslatmak için.

- Temiz havlular ve sabun

- Kişisel temizlik malzemeleriniz; deodorant, pudra, diş macunu ve fırçası, tarak, şampuan, kağıt peçete ve havlu, nemlendirici ruj, temizleme mendilleri

- Sabahlık ve alçak topuklu terlik

- Sırt masajınız için bir masaj topu ve masaj yağı

- Sizi dinlendirip rahatlatacak kitap, dergi, teyp ve kasetler

- Fotoğraf makinası ve kamera

- Eşiniz için yiyecek ve içecek gıdalar

- Yakınlarınızın telefon numaraları

Anne Sütü

Yeni doğan bebek için en ideal besin anne sütüdür. Çocuğun anne sütü ile beslenmesinin sayısız yararları vardır. Doğumdan hemen sonra emzirmeye başlayan annenin önceleri az miktarda gelen sütü, bebeğin emme uyarısı ile kısa zamanda artacaktır.

Anne Sütünün Özellikleri:

-Anne sütü tek başına ilk 4-6 ayda D vitamini dışında bebeğin tüm besin ihtiyaçlarını karşılar.

-İnek sütüne ve hazır mamalara göre sindirimi çok daha kolaydır. Çünkü anne sütü bebekte bulunmayan ve sindirime yardımcı olan enzimleri (lipaz, amilaz gibi) içerir.

-Bebeğin büyüme ve gelişmesi için gerekli minerallerin (çinko, demir) emilimini kolaylaştırır.

-Anne sütünde bebeğin büyümesinde çok önemli olan madde (linoleik asit) inek sütünden 8 kat daha fazladır.

-Protein ve mineral miktarı inek sütüne göre daha azdır. Ancak anne sütündeki bu miktar, bebeğin ihtiyacını karşılamaya yeterlidir. Ayrıca fazla protein ve mineralin idrarla atılması gerekmediği için, anne sütü ile beslenen bebeklerde, böbreğin yükü hafifler.

-Anne sütündeki antikorlar bebeği mikroplu hastalıklara karşı korur. Bu nedenle anne sütü ile beslenen bebekler ishal, öksürük, nezle ve diğer sık görülen bulaşıcı hastalıklara daha az yakalanır.

-Anne sütünün içerdiği yağ miktarı emme süresine bağlı olarak değişir. Öğünün sonunda gelen sütün yağ miktarı daha fazladır ve bebekte tokluk hissine yol açar. Bu durum bebeğin şişman olmasını önler. Böylece ileri yaşlarda ortaya çıkabilecek ateroskleroz (damar hastalıkları) ve şişmanlığın neden olabileceği diğer hastalıklardan bebeği korur.

-Anne sütündeki kolesterol miktarı hazır mama yada inek sütüne oranla daha yüksektir. Ancak bu yüksek kolesterol miktarı ilk aylarda gerekli enzim sistemlerini geliştirir. Böylece ileri yaşlarda ateroskleroza yol açan yağların birikimini önlemek açısından çok önemlidir.

-Anne sütündeki laktoz miktarı çok yüksektir. Laktoz kalsiyumun emilimini arttırır. Bağırsakta vücut için yararlı olan laktobasillerin üremesini sağlar.

-Vitamin özellikle A ve C vitaminleri inek sütüne oranla daha yüksektir.

-Anne sütü her zaman temiz ve hazır bir besindir. Hazırlama ısıtma gibi zorlukları yoktur.

-Yapay beslenen bebeklerde görülen süt allerjisi anne sütü ile beslenen bebeklerde görülmez. Çünkü inek sütünde bulunan allerjen proteinler anne sütünde yoktur.

-Pişikler anne sütü ile beslenen bebeklerde daha az görülür.

-Süt salgılama süreci uterus kontraksiyonuna yol açar. Bu nedenle doğumdan sonra anne emzirmeye ne kadar erken başlarsa uterus o kadar kısa sürede küçülür ve normal haline döner.

-Bebeğini kendi sütü ile besleme anne-çocuk ilişkisini kuvvetlendirerek bebeğin duygusal doyumunu sağlar.

-Erken (preterm) doğum yapan annelerin süt bileşimi miyadında doğum yapanlardan farklıdır. Daha fazla protein ve tuz içerir. Bu farklılık preterm bebeğin ihtiyacını karşılamaya uygundur.

Bebeği Nasıl emzirmeli

Yeni doğan bebeklerin en çok ihtiyaç duyduğu besin anne sütüdür. İşte emzirirken dikkat edilmesi gerekenler...

Bebeğiniz doğduktan sonra ılk yarım saat içinde sütünüzün gelmesini beklemeden ve kesinlikle şekerli su vermeden mutlaka emzirmelisiniz.İlk 48 saat içinde sık emzirmek sütün yeterliliği açısından önem taşır.Çünkü sık emmeye bağlı olarak süt salgısında artış olacaktır.Bu nedenle sütünüz henüz gelmemiş bile olsa sık emzirmeye devam ediniz.

� Kolostrum adı verilen ilk süt protein bakımından oldukça zengindir ve içinde bebeği bulaşıcı hastalıklardan koruyacak bol miktarda antikor taşımaktadır.Kıvamı koyu ve sarımsı bir rengi olan kolostrum sonraki birkaç gün içinde normal anne sütüne dönüşecektir.

� Kolostrum sıvısı hamileliğinizin yedinci ayından sonra sağılabilir.Bu aylarda duş altında memenin ayla kısmına (meme başı etrafında bulunan koyu renkli kısım)baş ve işaret parmaklarıyla yapılacak kısa masajlar süt kanallarının açılmasına yardımcı olabilir.

� Bebeğinizi emzirmeden önce ellerinizi yıkayın.Yeni kaynatılmlş ılık suya batırdığınız pamukla meme başlarınızı silin.Bebeğinizi mümkün olduğu kadar dik bir pozisyonda kucağınıza alın.Meme başınızı bebeğin yanağına değdirerek onun içgüdüsel olarak memenize yönelmesini sağlayın.Bebeğinizin meme başını çevresindeki koyu renkli kısımla (ayla) birlikte ağzına almasını sağlayın.Böylece bebek bu kısma dudaklarıyla bastırdıkça meme başından süt gelir.Sadece meme ucunu emerse yeterli süt alamıyacaktır.

� Gaz sancılarını engellemek için hava yutmasını en aza indirmek gerekir.Bunun için emzirirken bebeğinizi mümkün olduğu kadar yere dik tutmaya çalışın.Gazını çıkarmak için başını omzunuza dayayıp yine dik bir pozisyonda sırtına hafif hafif vurmanız yeterli olacaktır.Bebeğiniz yuttuğu hava ile birlikte bir kısım sütü geri çıkartabilir.Bu nedenle omuzunuza önceden temiz bir peçete yada mendil koymalısınız.Bu işlem 15-20 dakika sürmelidir.

� Anne sütü ile beslenen sağlıklı bir bebeğe ilk üç ayda ayrıca su vermeye gerek yoktur.Ancak kemik ve diş gelişimi için beslenmeye D vitamini eklenmelidir.

� Bebeğinizi yan yatırmaya özen gösterin.Bu bebeğinizin çıkaracağı süt veya tükürük salgısının nefes borusuna kaçmasını engelleyecektir.

� Bebeğinizi her ağlayışında ve istediğinde emzirmelisiniz.Bu bebeğinizin hem beslenmesini hem de psikolojik olarak doyuma ulaşmasını sağlayacaktır.

� Süt üretiminin uyarılabilmesi için özellikle başlangıçta bebeğinizin her öğünde heriki memedende emmesi gerekir.Bir sonraki emzirme öğününde son emzirmede bıraktığınız meme ile başlayın.İlk günlerde emzirme süresi her göğüs için 3-5 dakika olabilir.Bebeğin emme gücünün artmasıyla birlikte bu süre 10-15 dakikaya uzayacaktır.15 dakika bir göğüs, 15 dakika diğer göğüs şeklinde 30 dakikalık bir emzirme yeterli beslenmeyi sağlar.

� Bebeğiniz emzirme sırasında genellikle uyuya kalır.Göğüs değiştirme sırasında hafif uyarılarla uyandırılarak diğer göğüsü de emmesi sağlanabilir.

� Göğüs temizliği ve bakımı için kaynatılmış ılık suyla ıslatılmış pamukla silmek yeterli olacaktır.Emzirmeden sonra meme başlarınızı dikkatle kurulayın ve sütyeninizin içine temiz bir bez yada göğüs pedi koyarak kuru kalmalarını sağlayın.Sızan sütle nemlenir nemlenmez bezi değiştirin.Emzirmenin sonunda göğüs ucu sıkılarak çıkan sütün meme başı veya etrafına sürülerek bırakılması göğsün yumuşak kalmasına yardımcı olur.

� Hamilelik döneminde olduğu gibi emzirme döneminde de doktorunuza danışmadan ilaç kullanmamaya özen gösterin.

Doğum öncesi bakım

Kendiniz ve bebeğiniz için yapabileceğiniz en önemli şey, hamile olduğunuzdan kuşkulandığınız anda doğum öncesi bakıma başvurmaktır.

Birçok kadın bir doğum uzmanından ya da doğum öncesi bakım sağlayan başka bir doktordan randevu aldığında, hamile olduğunu biliyordur. Tüm semptomlar görülmektedir ve evde yaptıkları bir gebelik testi pozitif sonuç vermiştir. Hamileliğiniz bir testle doğrulanmadıysa, doktorunuzun muayenehanesinde bir test yaptırabilirsiniz.

Doktorların çoğu, bir adet gecikir gecikmez özellikle hamile kalmaya çalışıyorsanız doğum öncesi bakıma başvurulmasını önermektedir. En fazla iki adetin gecikmesini bekleyebilirsiniz.

Doktora gittiğinizde ayrıntılı bir sağlık formu doldurursunuz ve doktorunuz, soruna yol açacak ya da hamilelik sırasında özel önlemleri gerektirecek, önceden varolan bazı durumların söz konusu olup olmadığını anlamak için aile öykünüz ve genel sağlığınız hakkında birçok soru sorar.

Ne zaman gebe kaldığınızı öğrenmek önemlidir, bu nedenle doktor bebeğin ne zaman doğacağını kesin olarak belirlemek için adet düzeniniz hakkında sorular sorar. Ancak bu yalnızca bir tahmindir. Bebeklerin çoğu tam beklendikleri gün doğmazlar. Bir bebeğin tahmin edilen tarihten 2 hafta önce ile 2 hafta sonrası arasında doğması tamamen normaldir.

Tıbbi öykünüzü öğrendikten sonra, doktorunuz fiziksel bir muayene ve bir pelvis muayenesi yapar. Tipik olarak, ilk vizitten sonra genellikle hamileliğin son haftalarına kadar pelvis muayenesi bir daha yapılmaz, o zaman da doğumun yakın olup olmadığını belirlemek için yapılır. Kan ve idrar tahlilleri ilk vizitte yapılır.

Vizit genellikle doktorun sizinle hamilelik konusunda tartışması, beslenme, kilo alma ve egzersiz konusunda öğütlerde bulunması ve vajinal kanama gibi potansiyel komplikasyonlar konusunda sizi uyarmasıyla son bulur.

İlk vizitten sonra, düzenli vizitleriniz, ağırlık ve kan basıncınızın belirlenmesiyle başlar, ayrıca tahlil için bir idrar örneği vermeniz istenir. Doktorunuz, baş ağrısı, görmede değişiklikler, karın ağrısı, mide bulantısı, kusma, bacaklarda ya da ayaklarda şişme ya da vajinal kanama gibi sorunların olup olmadığını öğrenmek ister. Doktorunuza sormak için, ay boyunca aklınıza gelen soruları not edin.

Gebeliğin 10 ila 12 haftasından sonra, vizitin heyecan verici bir parçası, bebeğinizin bir Doppler aletiyle (bir ses yükseltme aracı) teşhis edilen kalp atışını dinlemektir.

Doktorunuz bebeğin uygun bir şekilde büyüyüp büyümediğini anlamak için karnınızı muayene edecektir. Bazen, döllenmenin gerçekleştiğini düşündüğünüz zaman ile ceninin büyüklüğü arasında bir çelişki olur. Ceninin yaşı söz konusu olduğunda, doktor, ceninin düşünüldüğünden daha büyük olup olmadığını belirlemek için bir ultrason muayenesinin yapılmasını isteyebilir. Bu, doktorun bebeğin kafatasının genişliğini ölçmesi için, ceninin bir resmini kaydetmek üzere yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanan acısız bir testtir. Ultrasonografi denilen bu testle, son adet döneminden 7 hafta sonra cenin de görülebilir.

Bedene müdahale etmeden sağlık hakkında yaşamsal bilgiler edinilmesini sağlaması açısından, ultrason testi doğum uzmanlarının pratiğinde önemli bir etki yaratmıştır. Cenin yaşını belirlemek için kullanılmasının yanı sıra, birden fazla bebek taşıyıp taşımadığınızı, bebeğin bütün kısımlarının tamam olup olmadığını, uygun bir şekilde büyüyüp büyümediğini, plasentanın konumunu ve bazı durumlarda çocuğun cinsiyetini de açık bir şekilde gösterebilir.

Bazı doktorların muayenehanelerinde küçük ultrason cihazları vardır ve anneyi bebeğin hayatta ve aktif olduğuna ikna etmek için doğum öncesi vizitler sırasında kullanırlar. Ancak genellikle bu birimler cenin hakkında çok ayrıntılı bilgi sağlayamazlar, bu nedenle ultrason incelemelerinin büyük kısmı hastanelerde ya da radyoloji merkezlerinde yapılır.


DOGUM ONCESI BAKIMIN ONEMI


Gebelik; aileye yeni bir üye katılımının beklentisi ve heyecanıyla yaşanılan çok önemli bir süreçtir. Bu süreçte verilen doğum öncesi bakımla; anne karnındaki bebek gelişiminin yakından takip edilmesi, gebelikteki risk oranlarının saptanması, gereksiz müdahalelerden kaçınılması, anne ve bebek ölümlerinin önlenmesi veya asgariye indirilmesi amaçlanmaktadır.

Gebeliğin hedeflendiği şekilde; sağlıklı bir bebek ve sağlıklı bir anneyle sonuçlanması, gebenin ve ona bakım veren sağlık ekibinin görev ve sorumluluğu kapsamındadır.

İngiltere de 1915 yılına kadar gebeler ancak doğum anında doktor veya ebe tarafından görülebiliyorlardı. Ülkemizde bunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmakla birlikte, halen büyük bir sorun olarak önemini koruduğu dikkati çekmektedir.

Doğum öncesi bakım ebelerin ev ziyareti, gebelerin pratisyen hekimlere gitmeleri veya daha ideal şekliyle konunun uzmanlarınca gerekli lâboratuvar desteği altında kliniklerde izlenmeleri şeklinde olmalıdır.

Doğum öncesi bakım uygulamalarının prensipleri:

o Gebelik süresince beslenme ve diğer konularda gerekli eğitimin verilmesi, fiziksel ve ruhsal iyilik halinin temini ve devamını sağlamak.

o Doğumsal engel oluşumuna yol açabilecek nedenleri ortadan kaldırmak veya zamanında tanının konmasının temini ile, bebeğin canlı, sağlıklı ve gününde doğmasını sağlamak.

o Anne ve bebeğinin hayatını tehdit edebilecek veya sağlığını bozabilecek durumları tespit ve tedavi etmek.

o Anneyi sosyal, fiziksel, psikolojik ve eğitsel olarak en üst düzeye çıkarmak suretiyle doğuma, emzirmeye ve bebek bakımına hazırlamak.

o Anneye; genel vücut bakımı, beslenme, aile planlaması, gebelikte tehlike belirtileri, yeni doğanın bakımı ve ihtiyacı olabilecek diğer konularda eğitim verilmesi sağlanabilir.

Son yıllarda tıbbi ve teknolojik gelişmelere paralel olarak hamilelik bakımının zamanında ve etkin bir şekilde yapılması ile genetik hastalıkların anne karnında iken tespit edilmesi ve gereken tedbirlerin geç kalmadan önceden alınması sağlanmış, anne ve bebek ölümleri büyük bir oranda azaltılmıştır.

Gebelik ve doğuma bağlı nedenlerle dünyada her yıl 600 bin kadın başka hiçbir sağlık sorunları olmamasına rağmen yaşamını kaybetmektedir. Bu kadınların ölüm nedenleri incelendiğinde, ilk sıralarda doğum öncesi bakımla önlenebilecek kanama, iltihaplanma (enfeksiyon) ve gebelik zehirlenmelerinin olduğu görülmektedir. Bu nedenle doğum öncesi bakım; gebelik oluştuğu anda başlanmalı ve sağlıklı bir bebek dünyaya gelene kadar aksatılmadan devam edilmelidir.

Sorun olmadan ilerleyen bir gebelikte, doktor tarafından aksi söylenmediği takdirde planlı ve düzenli bir şekilde yapılması gereken doğum öncesi bakım ve kontroller; gebeliğin ilk üç ayında bir kez, 4-7 nci aylar arasında ayda bir, 8 nci ayda 15 günde bir ve 9 ncu ayda ise haftada bir kez olmak üzere yapılması gerekir. Kontrol süreleri ve bu kontrollerde yapılacak işlemler aşağıdaki çizelgede belirtilmiştir.

Doğum Öncesi Bakım Periyodu:

İlk 12 Hafta :
Şikâyetlerin ve soruların dinlenmesi,
Psikolojik ve sosyal desteğin sağlanması,
risklerin belirlenmesi,
Sağlık durumunun değerlendirilmesi,
Genel danışmanlık hizmeti ve öneriler

13-24 Hafta :
Gelişimin ve ağırlık artışının takibi,
Nabız ve Kan basıncı kontrolleri
Rahim büyümesi
Çocuk kalp sesi takibi (ÇKS)
Beslenme ile ilgili öneriler
Şeker hastalığı yönünden değerlendirme(Şeker yükleme testi)
Genetik inceleme (Üçlü Tarama Testi)
Gerekirse Amniosentez (çocuk kesesinden su alınması)

28-32 Hafta :
Rahim içindeki bebeğin gelişimi
Gebelik krizleri yönünden takip
Tetanoz aşısının yapılması
Doğuma hazırlık
Bebek bakımı ve doğum kontrolü ile ilgili eğitimin verilmesi
Kan basıncı, nabız ve solunum = Normal & Şişlik (ödem) = Yok & İdrarda albümin (protein) =Yok ise Diğer kontrollerde idrar tetkiki gerekmez

34-36 Hafta :
Bebeğin gelişiminin takibi,
Annenin kan seviyesinin değerlendirilmesi
Bebeğin pozisyonu ve rahim içi yerleşimi
Doğum yapılacak merkezin belirlenmesi
Doğum belirtileri ve doğum yardımı
Meme muayenesi ve emzirme eğitimi
Doğum sonu aile planlaması eğitimi

37-38-39-40 Hafta :
Bebeğin geliş pozisyonunun tespiti
Doğum eylemi
Vücudun genel inceleme bulguları
Genel danışmanlık hizmetinin verilmesi

Gebelik Testleri

Hamile olup olmadığınızı en erken anlamanın yolu gebelik testi yaptırmaktır.

4 günlük döllenmiş yumurta, insan koryon gonadotropini (hCG) denilen bir hormon salgılamaya başlar. Bu hormon vücut suyunda vücudun dokularına yayılır. Başlangıçta kanda bulunabilir, kısa bir süre sonra ise idrarda teşhis edilebilir.

Gebelik testlerinin çoğu, kan örneğinden daha kolay alınan idrar örneği ile yapılır.

hCG nin varlığını tespit etmek için birçok idrar tahlili tipi kullanılır. Çoğu, hCG ile bir hCG antikoru arasındaki bir reaksiyona dayanır. İlk reaksiyonun gerçekleşip gerçekleşmediğini belirlemek için ikinci bir reaksiyona ihtiyaç vardır. Bu genellikle bir renk değişimidir.

Bazı kadınlar evde yapılan gebelik testlerini kullanmaktadırlar. Bu test paketleri çoğu eczaneden alınabilir. Çoğu, bir test tübünde idrarla karıştırılan bir solüsyon içerir. Belirli bir süre teste göre değişmek üzere birkaç dakikadan birkaç saate kadar geçtikten sonra, hamileyseniz koyu bir halka oluşur. Bazı markalarda, bir renk değişimi gebeliği belirtir.

Gebelik testini evde yapmaya karar verdiyseniz, talimatları dikkatle izleyin. Ayrıca ister evde ister laborutuvarda yapılsın, günün ilk idrarını kullanırsanız gebelik testi daha doğru olur.

İdrar testlerinin doğruluğu:

Doğrulukları, karmaşık olabilecek talimatları ne kadar iyi izlediğinize çok bağlıdır. İlk kez kullananların ya da deneyimsiz kullanıcıların doğru bir test sonucuna ulaşmaları daha küçük bir olasılıktır ve hiçbir test kusursuz değildir. Ayrıca gebelik testleri, özellikle gebeliğin ilk günlerinde uygulandıklarında, hamile olduğunuz halde olmadığınızı gösterebilirler. Bunun nedeni, gebeliğin ilk zamanlarında hCG düzeylerinin düşük olması ve teşhis edilememesidir. Bu nedenle, herhangi bir gebelik testinin negatif sonuçları, pozitif bir sonuçtan daha az güvenilirdir.

Evde yapılan gebelik testleri tarama testleri olarak kabul edilmelidir. Test sonucu negatifse ama gebelik belirtileri gösteriyorsanız, doktorunuza başvurun. Sonuç pozitifse, onaylaması ve doğum öncesi bakım için doktorunuza gidin.

Hamileyseniz ve adetiniz 4 ila 7 gün geciktiyse, bir klinikte ya da doktorunuzun muayenesinde yapılan idrar testinin sonuçları dörtte üç oranında pozitiftir. Adetiniz 2 hafta geciktiyse, doğruluk oranı yüzde i00e yaklaşır. Evde yapılan gebelik testlerinin sonuçları, adetin gecikmesinden 10 gün sonra yapıldıklarında yüzde 95 oranında doğrudur.

İdrara dayalı gebelik testleri en sık olarak kullanılmaktadır, ama bazı durumlarda, daha kesin olduğu ve hamileliği daha erken teşhis edebildiği için bir kan testi de uygulanabilir. Dış gebelik yumurtanın fallop tüpünde ya da rahim dışında bir yerde gelişmeye başladığı gebelik durumunda, idrara dayalı gebelik testlerinin negatif sonuçlarına karşın, kadında tüm gebelik belirtileri görülebilir. Bunun nedeni, yumurta rahimde olmadığı zaman hCG düzeylerinin yüksek olmamasıdır. Ancak kan testi daha hassastır ve gebeliği teşhis edebilir. Dış gebelik potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir durum olduğu için, bu bilgi annenin hayatının kurtulmasına yardımcı olabilir.
Meraklı Bilgiler Bloguna hoşgeldiniz.