sağlık bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık bilgileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2012 Çarşamba

Pankreas kanseri Ne Demek? Anlamı Nedir?


Pankreas kanseri nedir?

Pankreas kanseri, yağ ve proteinlerin sindirilmesine yardımcı olan enzimlerin üretilmesi ve aralarında insülinin de bulunduğu hormonları salgılamak gibi temel işlevleri bulunan pankreastaki sağlıklı hücreler anormalleşerek hızla çoğalmaları sonucu ortaya çıkan hastalık. Anormal hücreler, pankreas'ta kist olarak adlandırılan bir kütle meydana getirirler.
Yapılan araştırmalara göre bu hastalığa yakalanma riski en yüksek grup, içki içen, aşırı kilolu olan veya diyabet hastası kişiler.
Pankreas kanseri en ölümcül kanserler sıralamasında dördüncü sırada bulunuyor. Erken teşhisi zor ve ayrıca sigara ve alkolün hastalığı tetiklediği biliniyor.

Pankreas kanseri belirtileri nelerdir?

Sarılık, karaciğer büyümesi, sindirim güçlüğü, kilo kaybı, ağrı, iştahsızlık, kaşıntı, diabetes mellitus, bulantı, karında hassasiyet, karın boşluğunda sıvı birikmesi.
Kanser, sarılık olarak kendini gösterdiğinde, genellikle tehlikeli safhada olduğunu göstermektedir.

Tedavisi

Tümörün organdaki yayılma oranı ve hastanın genel sağlık durumu dikkate alınarak cerrahi, kemoterapi ve radyasyon tedavisi olmak üzere üç farklı yöntem ya da bu yöntemlerin farklı kombinasyonlarına gidilir.


22 Kasım 2012 Perşembe

çocuğunuzun ateşini düşürmek için Ne yapılmalı ve Nasıl yapılmalı


Çocuğunuz ateşler içinde mi yanıyor; hurafeleri bir yana bırakın. Ne buz dolu küvete sokmak, ne de sarıp sarmalamak deva... İşte adım adım yapmanız gerekenler...
* Çocuğunuzun vücudunu ılık suyla ıslatılmış bir sünger veya el beziyle silin. Su ciltten buharlaştıkça ateşin düşmesine yardım edecektir,

* Çocuğunuza kesinlikle soğuk duş yaptırmayın. Bu üşüme ve titremeye yol açarak ateşin daha da yükselmesine neden olur,

* Suya alkol eklemeyin veya çocuğunuzun cildini alkolle silmeyin. Alkol ciltten emilerek ciddi yan etkilere yol açabilir,

* Çocuğunuzun ateşini hızla düşürmeye çalışmayın. Bu ateşin tekrar ve daha hızlı yükselmesine neden olabilir.

ATEŞ NEDİR?

Ateş, vücut ısısının normalin üzerinde olmasıdır. İnsan vücudunun normal şartlardaki ısısı 36,5 derecedir. Bu değer bebeklerde ve küçük çocuklarda 36,8 olabilir. Vücut tüm fonksiyonlarını bu ısı değerleri arasında yerine getirdiği için ‘ateş’ diye adlandırılan vücut ısısının yükselmesi vücudun normal dengelerinde bir bozulma olduğunu gösterir.

* Ateş, kendi başına bir hastalık değil, hastalık belirtilerinden biridir.

* Normal vücut ısısını; yaş, genel sağlık durumu, hareketlilik seviyesi, gün içindeki zaman ve giysiler etkiler. Vücut ısısı sabah erken saatlerde daha düşük, akşam üzeri ve akşam daha yüksek olup egzersiz sonrası da hafif artış gösterir.

* Genel olarak, 38 derece üzerine çıkan vücut ısısı ateş olarak kabul edilir. Ancak bu eşik değer, ateş ölçümünde kullanılan yönteme göre de değişir. Doktorunuza ateşi nereden ölçtüğünüzü bildirin. (Koltuk altı, kulak, ağız, rektum). Koltuk altı ölçümler için 37-37.3, rektal veya oral ölçümler için 38-38.3 derece eşik değer olarak alınabilir.

NEDEN YÜKSELİR?

* Kulak enfeksiyonu, soğuk algınlığı, üst solunum yolu ve idrar yolları enfeksiyonu ile zatürree gibi hastalıklar,

* Bazı durumlarda bir ilaç, yaralanma ya da zehirlenme ateşin yükselmesine neden olabilir.

* Çok sıcak ortam sıcak çarpmasına yol açabilir ki, bu potansiyel olarak tehlikeli bir vücut ısısıdır.

* Ateş genel anlamda çocuğunuzun enfeksiyonla savaştığını ve onun bağışıklık sisteminin çalıştığını, vücudun enfeksiyondan kurtulmaya çalıştığını gösteren iyi bir belirti olarak kabul edilebilir.

* Çocuğunuzun ateşi yükselince doğal olarak kalp hızı artar. Yanakları kızarabilir veya normaldan daha fazla terleyebilir. Bazı çocuklar ateşliyken de kendilerini iyi hissedebilir. Ancak çoğunda ateşe neden olan hastalığın belirtileri de görülür. Çocuğunuzun kulağı veya boğazı ağrıyor olabilir, cilt döküntüsü veya karın ağrısı olabilir. Bunlar çocuğunuzun ateşinin nedeninin anlaşılması için önemli ipuçları verirler.

* 1-6 yaş arasındaki bazı çocuklarda yüksek ateşle birlikte havale görülebileceğini bilerek dikkatli olmak gerekir.

BOL BOL SU VE MEYVE SUYU İÇMESİNİ SAĞLAYIN

Çocuğunuz 6 aylıktan büyükse, ateşi hafif yükseldiyse (38.3 derecenin altında), hasta veya düşkün görünmüyorsa, uykulu veya huzursuz değilse, süregelen başka bir rahatsızlığı veya ateşli havale öyküsü yoksa, yemesi, uykusu, oyun oynaması olumsuz etkilenmediyse doktora götürmeden önce ilk yapılacaklar şunlardır:

* Serin bir ortamda tutun,

* Hafif giysiler giymiş olmasına dikkat edin,

* Su, sulandırılmış meyve suları gibi sıvılar içmesi için teşvik edin,

* Çok hareket edip yorulmamasını sağlayın,

* Ateş düşürücü verebilirsiniz;

Parasetamol (ağızdan verileni de fitil şekli de mevcut) veya ağızdan ibuprofen verilebilir. Doz açısından doktorunuzun önerilerini ve ilaç bilgilerini takip edin. Çocuğunuza herhangi bir ilaç vermeden önce mutlaka ilaç bilgilerini okuyun. Eğer çocuğunuz kusuyorsa ve sıvı kaybettiğini düşünüyorsanız ibuprofen vermeyin.

Çocuğunuzun ateşi varsa aspirin vermeyin. Çocuklarda viral hastalıklarda aspirin verilmesi ‘Reye sendromu’ adında tehlikeli bir komplikasyona yol açabilir. Ayrıca aspirin midede rahatsızlık ve mide-bağırsak kanaması gibi yan etkilere de yol açabilir.

ÇOK YÜKSELDİYSE

* Vücudunu ılık su ile ıslatılmış bir sünger veya elbezi ile silin. Su ciltten buharlaştıkça ateşin düşmesine yardım edecektir.

* Bu işlem için kesinlikle soğuk su kullanmayın veya soğuk duş yaptırmayın. Bu çocukta üşüme ve titremeye yol açarak ateşin daha da yükselmesine neden olur.

* Suya alkol eklemeyin veya cildini alkolle silmeyin. Alkol ciltten emilerek ciddi yan etkilere yol açabilir.

* Çocuğunuzun ateşini hızla düşürmeye çalışmayın. Bu ateşin tekrar ve daha hızlı yükselmesine yol açabilir.

ÇOCUĞUNUZ 6 AYLIKTAN KÜÇÜKSE NE YAPMALISINIZ?

Çocuğunuz 6 aylıktan küçükse veya ateşi 38.3 derecenin üzerindeyse, hasta veya düşkün görünüyorsa, uykulu veya huzursuzsa, süregelen başka bir rahatsızlığı veya ateşli havale öyküsü varsa, yemesi, uykusu, oyun oynaması olumsuz etkilendiyse süratle doktorunuza götürmeyi planlarken yukarıdaki ılık su uygulaması ve ateş düşürücü verme işlemlerini yapmanız uygun olur.

HANGİ DURUMDA DOKTORA GİTMELİSİNİZ?

Ateşi yükselen çocuklarda ve özellikle bebeklerde aşağıdaki belirtilerden bir veya birkaçı ateşe eşlik ediyorsa hemen bir doktora gidilmelidir.

* Ateş özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde görülüyorsa,

* Ateş 40 derecenin üzerindeyse,

* Bebek ve çocukta ağlama, inleme ve dokunulduğunda huzursuzlanma varsa,

* Ateşin yanında uyku eğilimi varsa,

* Ciltte mor döküntüler oluşuyorsa,

* Çocuk zor nefes alıp veriyorsa,

* Yutkunma güçlüğü çekiyorsa,

* Daha önce “havale” geçirdiyse,

* Kusma ve ishal varsa hiç vakit kaybetmeden hastaneye gidilmelidir.

ATEŞLİ HAVALE

Bazı çocuklarda ateş, havaleye yol açabilir. Ateşli havale, 6 ay-5 yaş arasındaki çocukların yüzde 2-5’inde görülmektedir. Çoğu ateşli havale zararsız ve geçicidir. Ateşli havale genellikle ateşin yükselmesinden sonraki ilk 1-2 saat içinde görülür. Çocuk birkaç dakika süreyle çevresindekileri tanımıyormuş gibi davranabilir, daha sonra kasılarak titremeye başlar ve gözleri kayar. Kısa bir süre dış uyarıya yanıt vermez, nefes alıp veremeyebilir ve morarabilir. Havale geçtikten hemen sonra tekrar normal hale döner. Bu tip havaleler genellikle 1 dakikadan kısa sürmekle birlikte 15 dakika süren ateşli havaleler de görülebilir. Ateşli havaleler genellikle 24 saat içinde bir daha tekrarlamazlar. Çocuğunuz ateşli havale geçiriyorsa hemen şunları yapmalısınız :

* Çocuğunuzu sert veya kesici aletlerden uzakta, yere veya yatağa yatırın,

* Havale sırasında ağızdan gelen salgıların (mide içeriği ya da tükürük) solunum yollarına kaçmaması için başını derhal yan tarafa çevirin,

* Çocuğunuzun ağzına bir şey koymaya çalışmayın,

* Ve derhal acile götürün.

16 Aralık 2011 Cuma

EHEC nedir ?

Avrupa Hastalık ve Kontrol Merkezi (ECDC) yetkilileri yaptığı açıklamada, Almanya, Avusturya, Danimarka, Ispanya, Finlandya, Fransa, Lüksemburg, Norveç, Hollanda, Polonya, Çek Cumhuriyeti, İngiltere ve İsveç'te kanamalı ağır bağırsak enfeksiyonuna neden olan E.Coli bakterisine yakalanmış veya yakalandığından şüphe edilen kişiler tespit edildiğini belirtti. Amerikalı makamlar ise, ABD'de bazı kişilerin hastalığa yakalandığından şüphe ettiklerini ifade etti.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yetkilileri, kadınların EHEC'ten daha fazla etkilendiğinin gözlemlendiğini belirterek, kadınların erkeklerden daha fazla tercih ettiği ve bakterinin bulaştığı bir gıda madesinin salgının yayılmasına neden olmuş olabileceğini kaydetti. Alman ulusal sağlık enstitüsü Robert Koch'tan (RKI) yapılan açıklamaya göre, salgında hayatını kaybedenlerin çoğu 22 ile 92 yaş arası kadınlar.

Öte yandan, merkezi İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan Yüksek Sağlık Enstitünün (ISS) bünyesinde yer alan bir Avrupa referans laboratuvarından yayımlanan yazılı açıklama, laboratuvarda yapılan tahlilerin sonucunda, iddia edilenin aksine salatalıkların veya sebzelerin EHEC bakterisinin yayılmasına neden olduğu yönünde kanıt bulunmadığını ortaya koyduğunu belirtmişti.

Avrupalı sağlık makamları, bugüne dek yapılan gözlemlerin, Enterohemorajik Escherichia Coli (EHEC) bakterisinin bulaştığı et veya bazı sebzeler gibi çiğ veya az pişmiş gıdalardan insana geçtiğini ortaya koyduğunu ifade etti. Makamlar, yeterli hijyenin sağlanamadığı ortam ve durumlarda da bakterinin insandan insana geçebileceğini belirtti. Doktorlar, bakterinin özellikle bağırsaklarda ve dışkıda bulunduğunu kaydediyor.

Araştırmaların bakterinin kökeni hakkında ve nasıl geliştiği konusunda tam bir netice vermesine kadar, Alman makamlarının çiğ salata, domates, hıyar ve filizlenmiş tohum tüketimini yasakladığı belirtiliyor. Almanya'nın Hannover kentinde EHEC bakterisinin kaynağını araştıran bir uzman, Alman Haber Ajansı'na (DPA) yaptığı açıklamada, EHEC bakterisi salgınının filizlerden kaynaklanmış olabileceğini bildirmişti.

Uzman, bakterinin Uelzen kenti yakınlarındaki bir firmadan kaynaklandığının tahmin edildiğini, sözkonusu firmanın, daha önce Lübeck kentindeki bir restoranda yemek yiyen insanlarda ortaya çıkan rahatsızlıklarla ilgisi olduğunu ifade etmişti. Asya'da yıllar önce ortaya çıkan EHEC bakterisinin kaynağının da filizler olmuş olduğu hatırlatıldı. Öte yandan, Moskova, Almanya'da görülen E.coli salgınını takiben, AB üyesi ülkelerden tüm sebze ithalatını ve satışını yasaklamıştı.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Özel hastanelere reklam yasağı



 Sağlık Bakanlığı, özel sağlık kuruluşlarının yapacakları tanıtım ve bilgilendirmelerle ilgili düzenlemelere gitti



Özel hastaneler, faaliyetleriyle ilgili halkın güvenini, bilgi ve tecrübe eksikliğini istismar edici ''gözlerde HD kalitesi'', ''İlk ve tek'', ''üstün teknolojik tasarım'', ''güçlü ve uzman kadro'', ''ağrısız ve acısız tedavi'' gibi tanıtımlar yapamayacak.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nihat Tosun, sağlık hizmetleriyle ilgili bilgilendirme ve tanıtımlara ilişkin il sağlık müdürlüklerine genelge gönderdi.

6 Aralık 2011 Salı

Bir ayda 15 kilo verebilir misiniz?

Bir ayda 15 kilo verebilir misiniz?


Bir ayda diyet ya da egzersiz yapmadan 15 kilo zayıflayabilir misiniz? Hem de durup dururken! Olabiliyor. Gayet mümklün. Aman yanlış anlamayın, bu haber öyle övücü bir haber değil... Sağlığınızı bozarak bir ayda 15 kilo verebilirsiniz. Diyabet hastalığı bunu sağlıyor ama hasta olarak. Tabii 15 kiloyu verdikten sonra eski halinize dönebiliyor musunuz? Yani o eski sağlıklı halinize! Cevabı hayır... Ancak korkmanıza gerek yok. Diyabet, kendinize iyi baktığınızda, beslenmenize ve egzersizinize dikkat ettiğinizde sakıncalı olmuyor... Ayrıca düşme, trafik kazası gibi nedenlere bağlı olmayan ayak kesilmelerinin en sık sebebinin diyabet olduğunu biliyor musunuz?

Diyabet son yıllarda genç yaşlı demeden hemen hemen her yaş grubunda sıklıkla görmeye başladığımız hastalıkların başında geliyor. İşin kötü tarafı düzenli kontrol altında tutulmazsa ve tedavi edilmezse ayak kesilmelerine kadar gidebiliyor. Beraberinde kalp ve damar hastalıkları, obezite gibi birçok sağlık sorununu da tetikleyen diyabeti, Endokrinoloji, Obezite ve Diyabet Polikliniği Uzmanı Dr. Halil Kutlu Erol’la A’dan Z’ye konuştuk.

Kaç Tip Diyabet vardır?

Birçok diyabet tipi vardır, fakat büyük bölümünü Tip 1 ve Tip 2 diyabet vakaları oluşturur.
Tip 1 Diyabet: Daha çok çocuk ve genç erişkinlerde görülür. İnsülin eksikliği sonucunda özellikle 30 yaşından itibaren hayatın devamı için insülinin dışarıdan (enjeksiyon yoluyla) alınmasının elzem olduğu hastalıktır. Ömür boyu kullanımı gereken insülinin ihmali durumunda şeker koması ve sonrasında ciddi hayati riskler ortaya çıkabilir.
Tip 2 Diyabet: Toplumda daha sık görülen diyabet tipidir. Obeziteyle yakın ilişki içindedir ve kalp damar, hipertansiyon, karaciğer, metabolik sendrom gibi birçok ciddi rahatsızlığı beraberinde getirir. Son yıllarda bu hastalığın görülme oranı büyük artış göstermiştir. Hareketsizlik, fast food tarzı hazır gıda tüketimi ve düzensiz beslenme, Tip 2 diyabette birincil sebeplerdir. Tip 1 diyabetin aksine insülin eksikliği değil insülin fazlalığı söz konusudur. Ancak insüline karşı bir direnç görülür; yani vücutta insülin vardır ancak etki edemez. Doku düzeyinde insüline karşı bir direnç geliştiği için hap tedavisiyle; ayrıca zaman içinde gerekirse enjeksiyon yoluyla insülin verilerek hastaların kan şekerinin kontrol altına alınması gerekir.

Diyabet Hastalığı nedir?

İnsülin eksikliği ya da göreceli eksikliği sonucunda kan şekerinin vücutta kullanılamaması haline diyabet denir. İnsülin eksikliğinde hücre içerisinde kullanılması gereken kan şekeri olan glikoz kullanılamaz. Diyabet Latincede “sifon” anlamına gelir. Çünkü diyabetli hastalar, kandaki şeker seviyeleri 250-300 gibi çok yüksek rakamlara ulaştığında idrara çok sık çıkar. Şeker ozmotik bir maddedir; su tutar. Şeker atıldıkça birlikte su götürdüğü için hasta sürekli su içmek zorunda kalır ve ağız kuruluğu oluşur.

Diyabetin belirtileri nelerdir?

Daha çok kan şekeri yüksekliği ve sıvı kaybı bulguları ön plandadır. Ağız kuruluğu, su içme isteği, idrara sık çıkma ve normal yemek tüketimine rağmen kilo kaybı, özellikle bayanlarda sık idrar yolu enfeksiyonları, genital enfeksiyonlar, geçmeyen yaralar en çok görülen belirtilerdir. Bunlar erken akut dönem bulgularıdır. İlerlemiş diyabetin bulguları daha farklıdır.

Diyabette ayak bakımının önemi

Diyabetik hastaların ayak bakımı muayenelerimizin olmazsa olmazıdır. Her gelen hastanın öncelikle ayaklarını kontrol ederiz. Hiçbir yara yoksa bile en ufak çatlaklar, tırnakların köşeli kesilmesi sonucu gelişen yaralar, kangrene neden olabileceği için sürekli kontrol altında tutulmalıdır. Dolayısıyla uzun süredir diyabet hastası olanların mutlaka ayak muayenesi yaptırması; ya kendilerinin ya da kendilerinde görme kayıpları varsa yakınlarının aynayla ayaklarını kontrol etmeleri gerekir. Ayakta görülen çatlaklar vazelin ya da zeytinyağıyla mutlaka yumuşatılmalıdır. Ayrıca diyabetik hastalar ayaklarını kesinlikle sıcak veya soğuk suyla yıkamamalı; daima ılık suyla temas etmelidirler. Bunun temel nedeni sıcak ya da soğuk ayağı yakarsa hastanın fark etmeme ihtimalinin yüksek olmasıdır. Yaşanan sinir hasarından dolayı hissizlik söz konusudur. Diyabetik hastalar üşüdüklerinde ayaklarını sobaya dayarlar ve yanabilirler. Ama hasta bunu fark etmez ve yanan ayak sonra ülsere dönüşür. Ayak ülserleri kemiğe kadar ulaşarak ciddi enfeksiyonlara ve uzuv kayıplarına yol açabilir. Onun için ayak bakımı ve kontrolü diyabetiklerde çok önemlidir.

Diyabette Hiperbarik Oksijen Tedavisinin önemi

Hiperbarik Oksijen Tedavisi; % 100 oksijen verilen bir medikal uygulama olup, deniz seviyesinde, atmosferik basıncın 2-3 katı (genelde 2.5-2.6 katı) oksijen ile yapılan bir tedavidir. Bir başka deyişle kandaki hemoglobinin dokulara hayatı sürdürecek olan oksijen moleküllerini daha fazla götürebilmesi amacıyla kapalı bir ortamda 2.5 ATA basınç altında oksijen tedavisi uygulanmasına hiperbarik oksijen tedavisi denir. Hiperbarik oksijen tedavisiyle özellikle diyabet hastalarının yaralarının daha hızlı iyileşmesini sağlayan oksijen dokulara daha hızlı ulaşır. Oksijensizlik nedeniyle görevini yapamayan hücreler desteklenmiş olur. Oksijensiz ortamda üreyen bakterilerin üremesini engeller ve bunların ortama saldığı bazı toksinlerin etkinliğini azaltır. Vücudun savunmasında görevli hücreleri destekler.

Diyabete karşı bedensel aktivite

Temel prensibin aktif yaşam olduğu diyabette her türlü egzersiz yapılabilir. Ancak egzersizin birden bire değil, düzenli yapılması çok önemli. Asansör yerine merdiven kullanmak, arabayı gideceğiniz yerden daha uzağa park ederek yürümek, aracı az kullanmak, günlük 30-40 dakika; olmuyorsa haftada en az 150 dakika egzersiz yapmak gerekli.

Diyabetten koruyan gıdalar

Tek bir gıda ya da gıda türü tek başına diyabetten korumaz. Ancak sağlıklı beslenme alışkanlığı edinilirse diyabetten korunmak mümkündür. Tereyağı, margarin, kırmızı et, yağlı yemek, kızartma gibi doymuş yağlardan zengin besinler yerine; doymamış yağlardan zengin gıdalar, kontrollü kırmızı et tüketimi, beyaz et ağırlıklı beslenme, bol sebze ve meyve tüketimi, düzenli egzersiz yapmak ve sigaradan uzak durmak kişiyi pek çok hastalıktan olduğu gibi diyabetten de koruyabilir.

Diyabette günlük kan şekeri ölçümünün önemi

Burada hastanın hap mı insülin mü kullandığı çok önemli. Hangi tür insülin kullanıyorsa buna göre kan şekeri ölçümü sıklığı değişiyor. Hap kullanan hastalarda daha az insülin kan şekeri takibi yeterli iken; insülin kullanılan hastalarda daha sık kontrol edilmesi gerekiyor. Ayakta olan bir kişi için konuşursak hap kullanan bir hastanın günde bir aç bir tok ölçüm yapması yeterli. Ama günde 2 veya 4 defa insülin kullanıyorsa günde 1 aç 3 tokluk, ya da sabah öğle akşam yemeklerden önce açlık şekeri ölçülmeli. Ölçümlerin zamanı tamamen hastanın doktor ile diyaloğuna göre doktor kontrolünde yapılmalıdır.

İnsülin uygulamasında yeni gelişmeler

Sürekli yeni gelişmeler olmakla birlikte kısa etkili, uzun etkili ve hızlı etkili insülin uygulamaları mevcut. Kısa ve hızlı etkili insülin uygulamalarında; yemeklerden önce vücuttaki insülin salgısı taklit edilerek kan şekeri yükseltilir. Uzun etkili insülin uygulamasında vücutta var olan doğal insülin salgısını fizyolojik olarak taklit edebilen bir yapı oluşturulur. Ancak acil durumlarda insülin damardan serum şeklinde verilerek hızlı etki eder hale getirilir. Bunun dışında yeni tedavi şekillerinden biri de burundan sprey uygulamasıyla insülin takviyesi. Ancak bu uygulamanın üzerinde hala çalışılıyor. İnsülin pompası adlı bir uygulama daha söz konusu. Kendi kan şekerini yakından takip edebilecek hastalarda cilt altına yerleştirilen bir insülin pompası yardımıyla iğne kullanmadan vücudun ihtiyacı olduğunda insülin ihtiyacını gidermesi sağlanabiliyor. İnfüzyon pompası dediğimiz bir alet yardımıyla pankreasın görevini taklit ederek kan şekeri regüle edilebiliyor ve kişi günlük hayatına rahatlıkla devam edebiliyor.

Diyabetten korunmak için öneriler

Yaşam tarzınızı durağan değil aktif hale getirin, hareketsiz kalmayın.
Düzenli egzersizler yapın, bedensel aktivitelerinizi günü birlik uygulayın.
Günde ortalama 30-40 dakikanızı bedensel aktiviteye ayırın.
Sağlıklı beslenme şeklini yaşam tarzı edininin, bol sebze meyve tüketin.
Kırmızı et tüketimini kontrollü, beyaz et tüketimini düzenli hale getirin.
Fastfood, kızartma ve yağlı yiyeceklerden uzak durun.
Kan şekeri ölçümlerinizi ve doktor kontrollerinizi ihmal etmeyin.

Sağlıklı yaşam için bisikletle 2800 km yaptı

Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin desteğiyle “Sağlıklı Yaşam, Sağlıklı Çevre İçin Türkiye Turu’’ kapsamında, İstanbul’dan bisikletle yola çıkan Cemal Azmi Başkaptan, 33 ili geçip 2800 km yaptıktan sonra Yalova’ya ulaştı



Sağlıklı yaşam için bisikletle 2800 km yaptı




Başkaptan, Yalova Valisi Esengül Civelek, Belediye Başkanı Yakup Koçal ve Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi Eruslu’yu ziyaret etti. Cemal Azmi Başkaptan, gazetecilere yaptığı açıklamada, 26 Eylül’de İstanbul’- dan yola çıktığını hatırlattı. Başkaptan, madde bağımlılığına karşı verilen mücadeleye dikkat çekmek istediğini vurgulayarak, “Yetkililerin daha çok tedbir almasını sağlamak için bisikletle yola çıktım. Bu eylemin ikinci turu seneye olacak. 15 Haziran’da başlayıp 15 Kasım’da bitecek. 5 aylık süreçte bu kez 5 bisikletçiyle birlikte yola çıkacağız’’ dedi.

Cırcır oldum doktor bey


"Cırcır oldum doktor bey"

Yabancı hemşire ve hekimlere Türkiye’de çalışabilmenin kapılarını açan kararname, yabancı hekimlerin hastalarla kuracakları iletişimi de tartışmaya açtı. Yabancı hekimlerin Türkçe’yi ne derece bileceğinin ele alındığı tartışma platformlarında, tanı ve tedavide iletişimin önemi vurgulandı. Konuya eğilen “AileHekimiSitesi.com’’ isimli internet sitesi de, “Guzum yabancı doktorum, beni anlar mısın?’’ başlıklı bir araştırma yaparak, özellikle Anadolu’da sıkça kullanılan ve hekime başvuruda şikâyetleri betimlemeye yarayan ifadeleri tespit etti.

‘CIRCIR OLDUM’
Halkın şikâyetlerini hekime anlatırken kullandığı özel tabirlerin Türkiye’de oldukça fazla olduğu değerlendirmesinde bulunulan araştırmada, “Bu tabirleri hemen çözmek için Türkçe bilmek yeterli değil’’ denildi. Türk insanının şikâyetini anlatırken kullandığı ilginç tabirler şöyle sıralandı:

Biyolojik saldırıda kullanılma olasılığı olan Ebola'nın aşısı bulundu


Ebola kabusu bitiyor mu?




Bilimadamları, fareleri ölümcül Ebola virüsüne karşı koruyan bir aşı buldu.

"Proceedings of National Academy of Sciences" dergisinde yayımlanan araştırmayı yürüten bilimadamları, buldukları Ebola aşısının ilk tez uzun süre canlı kalabildiğini ve bu nedenle başarıyla depolanabildiğini açıkladı.

Daha önce yapılan araştırmalarda vücuda sağlam, ancak zayıflatılmış virüs enjekte ediliyor ve virüs, uzun süre depolandığında zarar gördüğü için aşının etkisi ortadan kalkıyordu.

Bilimadamları, bu kez sentetik viral protein içeren yeni bir aşı geliştirdi.

Aşının, ölümcül Ebola virüsü enjekte edilen farelerin yüzde 80'ini koruduğu gözlendi.

İlk kez 1976 yılında Kongo'daki Ebola Nehri kıyısında çıkan bir salgın sırasında tespit edilen Ebola virüsü, bulaştığı kişilerin yüzde 90'ının ölümüne neden oluyor.

Vücut sıvıları yoluyla bulaşan Ebola, bulantı, kusma, iç kanama ve çoklu organ yetmezliği gibi semptomların ardından hastanın ölümüne yol açıyor.

Virüsün biyolojik saldırıda kullanılma olasılığı birçok ülkede korku yaratıyor.

AA

Kalorileri İçmeyin, Yiyerek Zayıflayın

Haber: Kalorileri İçmeyin, Yiyerek Zayıflayın

Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, bir bardak limonata, meyve suyu, şekerli çay ya da kremalı kahvenin göründüğü kadar masum olmadığını belirterek,

özelliklehareket azsa bu kalorilerin vücutta yakılamayınca yağa dönüştüğünü ifade ediyor. Ayrıca sıvı kalorilerin mideyi yemek kalorileri kadar doldurmadığını, uzun süre tokluk sağlamadığını ve açlık hissini aynı derecede tatmin etmediğini de ekliyor.

Koçak, kahveye ve çikolata aromalarına "beyaz" kelimesini eklemenin de daha fazla kalori anlamına geldiğini söylüyor. Dilara Koçak, "1 bardak tam yağlı sütle yapılmış ve krema eklenmiş mocha'nın yaklaşık 300-400 kalori olduğunu biliyoruz. Beyaz çikolatalı mocha için 100 kalori daha eklememiz gerekiyor ve sonuç olarak içtiğinizde 500 kalori almış oluyorsunuz. Bu da neredeyse bir öğünlük yemek kalorisi. Oysa dişleriniz hareket bile etmedi ve kolayca içtiniz. Özellikle genç kuşak aromalı kahveleri oldukça fazla tüketiyor. Bu konuda onları bilinçlendirmekte büyük fayda var. Hareketsiz gençler için sıvı kaloriler daha da tehlikeli olabilir" şeklinde konuştu.

Koçak, kahvelerin yağsız süt ya da soya sütü ile hazırlandığında ise daha düşük kalorili olacağını, ancak her gün kontrolsüz içildiği takdirde yine fazladan kalori alınacağı için bunun da kesin bir çözüm olmadığını söylüyor.
Dilara Koçak'a göre bir diğer dikkat edilmesi gereken nokta da yüksek fruktozlu Mısır şurubu ve ölçülü tatlandırıcı kullanılması... Ayrıca karbonhidratları içmek yerine yemek de daha sağlıklı bir çözüm. Örneğin meyve suyu içmek yerine meyvenin kendisini yemek, kilo kontrolüne yardımcı oluyor. Tüm bunların yanı sıra aşırı şekerli tüm içeceklerin kullanımının obeziteye yol açabildiğini araştırma sonuçları da kanıtlıyor.

Alkollü içkilerden gelen kalori konusunda da içkilerdeki alkol oranına göre kalori miktarının etkilendiğini unutmamak gerekiyor. 1 gram alkol 7 kalori enerji veriyor. 1 gram yağın 9 kalorilik enerji verdiğini hatırlarsak alkollü içkilerden nasıl yoğun bir kalori alındığını kolayca görebiliriz.

Uzman Diyetisyen Dilara Koçak'ın bu konudaki önerisi ise kalorisiz içecekleri tercih etmek ve suya daha fazla ağırlık vermek...Çünkü sıvı kaloriler, günlük ihtiyacınız olan kalorileriniz için akıllıca bir yatırım olmayabilir.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Çalıkuşu / Roman


Çalıkuşu

Kitabın Yazarı :  Reşat Nuri GÜNTEKİN

Kitabın Yayınevi :  İnkılap Kitabevi




Çalıkuşu Açıklama



ÇALIKUŞU, Reşat Nuri Güntekin'in en yaygın ününü kazandığı ilk romanı. Romanda, iyi öğrenim görmüş bir İstanbul kızının, Anadolu'nun çeşitli köy ve kasabalarında öğretmen olarak yaşadığı serüven anlatılır.

Dekorun yer yer büyük bir güç taşımasına karşın, Çalıkuşu duygusal bir sevgi öyküsüdür. Serüven yönü ağır basan bu romanda, kişilerin duygu dünyaları, ülke gerçeklerinden soyutlanmadan verilir. Çalıkuşu, her yaştan insanın rahatlıkla okuyup sevebileceği önemli romanlarımızdan biridir. Feride, güzel insanların sevgilisidir. Çalıkuşu bir ışıktır...
Meraklı Bilgiler Bloguna hoşgeldiniz.